Death Stranding 2: On The Beach İnceleme

Atarita'da reklam ve sponsorlu içerikler açıkça belirtilmiştir. Bunun dışındaki hiçbir içerik ticari bir ortaklık sonucunda hazırlanmamıştır. Bkz: Editöryal Standartlar

Paylaş

Death Stranding 2: On The Beach inceleme kopyası, PlayStation tarafından Atarita’ya gönderilmiştir. 

Değerli Atarita okurları, yaklaşık 20 gündür Death Stranding 2: On the Beach oynuyorum ve Meksika ile Avustralya topraklarında geçen 50 saate yakın yolculuğumun ardından size bu satırları yazmak, deneyimimi anlatmak için bilgisayarımın başına geçtim. Dilerseniz lafı daha fazla uzatmadan incelememize geçelim.

Hikâyenin cüretkârlığı insanı şoke edebiliyor.

Death Stranding oynayanlar bilecektir ki bu evrenin her bir noktası keşfedilmeyi bekleyen farklı gizemlerle dolu. Eminim ki hepinizin ikinci oyunun hikâyesine dair farklı beklentileri vardır ancak Death Stranding 2, benim beklentilerimi altüst etti. Tabii ki sizin için herhangi bir sürprizi kaçırmamak adına hiçbir detaya girmemeye çalışacağım ancak oyunun hikâyesini fazlasıyla cesur bulduğumu söylemeliyim. Üstelik bu cesaretin bazı noktalarda abartıya kaçtığını ve hikâyenin temposunun düşük kaldığı sekanslarda zaman zaman oyuncuyu sıkabildiğini söylemem gerekiyor çünkü etrafınızı saran belirsizlik o kadar uzun tutulmuş ki içinizi yiyip bitiriyor. Ben Death Stranding 2’nin anlatısını ilk oyundan daha düşük tempolu bulsam da bunu telafi ettiği bolca nokta yok değil.

Death Stranding 2 - Hikâye
Death Stranding 2 – Hikâye

Death Stranding, çok severek deneyimlediğim bir maceraydı. Sam’in tecrübelerini, kişiliğini, yalnızlığını oldukça iyi yansıtan bir oyundu. Oyunda ilerledikçe Sam’in değişimini de tecrübe ediyorduk. Death Stranding 2: On The Beach’te ise Sam ile kaldığımız yerden devam ediyoruz. Önce Meksika, sonra da Avustralya’yı Kiral Ağ’a bağlamak için yolculuğa çıkıyoruz. Oyunun temeli aynı olsa da hem hikâye hem de oynanış açısından bambaşka bir deneyim sunduğunu düşünüyorum.

Death Stranding 2: On The Beach, ilk oyuna nazaran çok daha duygusal ve vurucu bir tecrübe vadediyor. Artık maceramızda yalnız değiliz çünkü edindiğimiz dostlarımız bizimle ve bu iş birliği, Death Stranding 2’yi bambaşka bir oyun yapıyor. Oyundaki her bir karakter gerçekten ikonik ve bir amaca hizmet ediyor. Kişiliklerini adeta yaşıyor, oyuna hayat katıyorlar. Dolayısıyla ben Death Stranding 2: On The Beach’te biz oyunculara sunulan bu ‘’dostlar ile yolculuk’’ temasını çok beğendim. İlk oyunda ne kadar yalnızlığı hissediyorsanız, bu oyunda da yoldaşlarınızla olduğunuzu bir o kadar hissediyorsunuz. Zaten başlı başına Dollman aynı God of War’daki Mimir gibi bizim doğrudan eşlikçimiz oluyor.

Death Stranding 2: Dostlar
Death Stranding 2: Dostlar

DHV Magellan gemisinin de Death Stranding 2’deki oynanış deneyimine katkısı gerçekten çok büyük. Hem hikâye kurgusundaki hem de yolculuklardaki önemini her fırsatta gözünüze sokuyor. Death Stranding oynarken, oyunun yayan bir deneyim üzerine tasarlandığını düşündüğüm için bütün oyunu neredeyse araç kullanmadan bitirmiş ve her yere yürümüştüm. Fragile ile yaptığımız hızlı seyahatte de yanımızda kargo taşıyamadığımız için bana göre hiçbir anlamı yoktu. Her yere o ipte kaydığımız yapıyı yapmaya da biraz üşenmiştim açıkçası. Zaten ilk oyunun araç sürüş deneyimini düşündüğümüzde bile insanın inip yürüyesi geliyordu çünkü gerçekten çok yetersiz olduğu bir konuydu. Burada işler gerçekten çok değişmiş. Tabii ki hepsine değineceğim fakat şimdi daha önemli detaylardan bahsetmek istiyorum.

Death Stranding 2’nin dünyası adeta yaşıyor.

Death Stranding 2’nin en çok öne çıktığı noktanın dünyası olduğunu düşünüyorum. Bunu sadece tek bir bağlam üzerinden düşünmeyin. Death Stranding 2’nin dünyası yaşıyor çünkü; doğa olayları, arazi çeşitliliği, gelişmiş çevre tasarımı, karşınıza çıkan tehditler, karşılaştığınız insanlar ve yaptığınız görevler derken her şey gerçekten ciddi anlamda gelişmiş. Beni en çok etkileyen doğa olayları ile başlamak istiyorum. Death Stranding 2’de biyom çeşitliliği gerçekten yüksek seviyede. Yani sürekli olarak farklı bir araziyi deneyimliyor, Meksika ve Avustralya’nın bütün güzelliklerini keşfediyorsunuz. Yürürken veya aracınızı sürerken gözün gözü görmediği bir kum fırtınasına yakalanabiliyor, toprak kayması sonucu düşen taşlardan kaçmanız gerekebiliyor, deprem, yangın ve çığ ile karşılaşabiliyorsunuz.

Death Stranding 2: Dünya
Death Stranding 2: Dünya

Gece ile gündüz döngüsünün de eklendiği oyunda tüm bunlar her an yaşanabiliyor ve sizin dışarıdaki tehditlerin yanı sıra doğadaki tehditlere de dikkat etmeniz ve rotanızı buna göre belirlemeniz gerekiyor. Örneğin karla kaplı bir dağa çıkarken çığ tehlikesi bulunabiliyor. Bu doğa olayları, oyuna üçüncü birer tehdit olarak eklenmişler ve görev yapısında da yerleri var. İlk oyunda çok minik de olsa dağdan taş kayması gibi doğa olayları yer alıyordu fakat Death Stranding 2 ile birlikte bu ciddi oranda artmış ve çeşitlenmiş. Oyunun dünyasını çok daha gerçekçi kılmış.

Death Stranding 2’deki yaklaşık 50 saatlik maceram boyunca beni en çok şaşırtan nokta neredeyse çok az BT yani Türkçesiyle KV ile karşılaşmam oldu. Öncelikle oyuna ‘’Watcher’’ adı verilen yeni bir KV türü eklenmiş ve diğer KV’lerin aksine bu çok atik, büyük ve sizi görebiliyor. Ayrıca klasik KV’lere göre insanı germe seviyesi yüksek bir yaratık, oyundaki bazı görevleri çok etkileyici kılıyor fakat yine de KV’ler Death Stranding 2’de neredeyse çok az yer kaplıyorlar. İlk oyunda 30 saatte yaklaşık 50 defa KV’ler ile karşılaştıysam Death Stranding 2’deki deneyimim boyunca bu sayı 10 civarıydı.

Death Stranding 2: Yeni Düşmanlar
Death Stranding 2: Yeni Düşmanlar

Seyahat kısmı ilk oyuna göre çok daha rahat ve keyifli diyebilirim. Araç kısmına çok detaylı değinmek istiyorum o yüzden şimdi haydutlardan bahsedeyim. Haydutlar, ilk oyundaki kadar can sıkıcı değiller. Yani zırt pırt sizi tespit edip peşinize düşmüyorlar. Hatta artık biz haydutların peşine daha sık düşüyoruz. Tabii sıradan insan düşmanların yanı sıra hayalet mekalarla da savaşıyoruz ve bu hayalet mekalar ile çok sık karşı karşıya geliyoruz. Oyunun KV’leri bu kadar geri planda tutmasının birincil sebebi de hayalet mekalar olmuş diyebilirim yani.

Death Stranding 2’deki dövüş sistemi, hem stratejik hem de aksiyon tarafında ciddi anlamda gelişmiş. Silah kullanımının iyileştirilmesinin yanı sıra çeşitlilikte ciddi bir artış olduğunu gördüm. Aslında çeşitliliğinizi yine bir nevi kendiniz yaratıyorsunuz çünkü artık yan görevlerin fazlasıyla ödüllendirici olduğunu not düşmek gerekiyor. Örneğin silahlar konusunda ustalaşmış bir komutan ile tanışıyorsunuz ve bu komutan ile olan yan görevleri tamamen isteğe bağlı bir şekilde yaparak bir keskin nişancı tüfeği açabiliyorsunuz. Düşmanlarınızı uzaktan işaretledikten sonra uzun mesafeden teker teker indirebiliyorsunuz.

Death Stranding 2: Gizlilik
Death Stranding 2: Gizlilik

Stratejik anlamda da gelişmiş dedim çünkü Death Stranding 2’nin bir yetenek ağacı sistemi de var. Yaptığınız ana ve yan görevler aracılığıyla elde ettiğiniz puanlar, seviyelerle bu yetenek ağacında istediğiniz noktaları geliştirebiliyorsunuz. Örneğin diğer Porterların yapılarını görme oranınızı artırabiliyor, sıktığınız mermilerin efektikliğini yükseltebiliyorsunuz. Ha diğer Porterlar demişken, Death Stranding 2’deki seyahatlerinizde diğer Porterlar ile fiziksel olarak çok sık bir şekilde karşılaşıyorsunuz. Tabii bunlar birer çevrim içi oyuncu değiller, NPC’ler.

Uzun yolculuklar burada da bizi bekliyor ancak bambaşka bir seyahat deneyimiyle.

İlk oyunda neredeyse hiç araca binmezken ikinci oyunda ise adeta araçlardan inmedim. 50 saatlik yolculuğumda yürüyerek gerçekleştirdiğim seyahat sayısı iki elin parmağını geçmez diyebilirim. Üstelik buna rağmen oyunun 50 saat sürdüğünü söylemek istiyorum. Ha şunu da söyleyeyim DHV Magellan ile birçok hızlı seyahat de yaptım çünkü tüm bu deneyimler gerçekten harika olmuş ve oyundaki yolculuk tecrübenizden hiçbir şey eksiltmiyorlar. Haritaların arazisi, ilk oyundaki eksiği kapatmış ve oyun size farklı deneyimler için farklı seçenekler sunmuş. Artık araç kullanınca çıldırmıyor, aksine farklı ve akıcı bir deneyim yaşıyorsunuz. Yani diyeceğim o ki seyahatlar artık çok daha rahat.

Death Stranding 2: Yeni Seyahat Deneyimi
Death Stranding 2: Yeni Seyahat Deneyimi

Araç kontrolleri fazlasıyla gelişmiş, akıcılaşmış. İlk oyundaki gibi en ufak çakıl taşı sizi sarsmıyor ve neredeyse ama neredeyse bütün harita içerisinde dağ tepe demeden çok rahat bir şekilde seyahat edebiliyorsunuz. Hem harita hem çevre tasarımı hem de yeni araç sistemi gerçekten buna çok uygun. Araç bataryalarını geliştirebiliyor, daha güçlü lastikler takabiliyor, silah bile monte edebiliyorsunuz. DHV Magellan’da başlıca garajınız bulunuyor, aracınızı her zaman gemi aracılığıyla yanınınızda taşıyabiliyor ve kişiselleştirebiliyorsunuz. Gemi ile yaptığınız hızlı seyahatlerde araçlarınız da dahil olmak üzere içindeki bütün kargolar ve siz doğrudan seçtiğiniz varış noktasına ulaşıyorsunuz.

Ayrıca ben burada oyunun bunu biraz bilinçli yaptığını da düşünüyorum. Yani ilk oyundaki gibi yürüyüş üzerine kurgulu bir deneyimden çok araçlardan ve seyahat seçeneklerinden yararlanmamızı istiyor. İlk oyunda neredeyse bütün kargoları sırtımda taşıyarak götürdüğüm için diyebilirim ki burada teslim etmemiz gereken kargoların ağırlıkları çok daha fazla oluyor. Pek Uçan Kurye ile falan da olacak iş değil yani. Ek olarak artık araçların geliştirilebildiğini ve batarya takılabildiğini zaten söylemiştim fakat işler bununla sınırlı değil. Tanıdık gelecektir ki iki farklı araç tipine sahip olabiliyorsunuz. Birisi motor diğeri de diğer jipimsi aracımız, motora iki batarya yükseltmesi yapılabiliyor ve o daha çok hız odaklı oluyor. Ek kargo yerleri yükseltme yapınca kullanılamıyor. Jipimsi kamyonetimiz ise çok daha farklı. Tam altı adet bataryanın yanı sıra kargo toplayıcı (yolda yerdeki kargoları otomatik çekiyor) ve bir silah takabiliyoruz.

Death Stranding 2: Araçlar
Death Stranding 2: Araçlar

Bu geliştirmeleri yapınca kamyonetin adeta sınırsız şarjı oluyor. Oyunda bir kere bile aracımın şarjı bitmedi ve haritanın bir ucundan diğerine tek araç şarjı ile gittiğim çok oldu. Ha, oyun bu konuda stratejik kombinasyonlar yapmanıza da izin veriyor. Aracınızı kişiselleştirdikten sonra 2. veya 3. seviye jeneratörler aracılığıyla ekstra şarj yapabiliyorsunuz. Bu yaklaşık %20 ila %30 ekstra şarj batarya kapasitenize ekleniyor. Bunun yanı sıra yeni eklenen yetenek ağacında ilerledikçe batarya tüketimini azaltabiliyor, Sam’in bataryasını araca aktaracak yetenekler açabiliyorsunuz. Yani evet, Death Stranding bambaşka bir seyahat deneyimi sunuyor.

Araçların yine saçma sapan kayalara takıldığı oluyor ancak bu ilk oyuna nazaran çok düşük bir oranda gerçekleşiyor. Sürüş deneyiminin akıcılığı, oyundaki yolculuk seçeneklerinin bir numaralı tercihi olmasına olanak sağlıyor. Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim, özellikle oyunun ilk ve orta düzlüğünde çok fazla yan görev/yan iş yaptım. O kadar fazla yol yaptım ki on binlerce metal ve seramik taşımak bir süre sonra yordu hatta. Benim yolları da güle güle kullanırsınız artık.

Death Stranding 2: Kum Fırtınası
Death Stranding 2: Kum Fırtınası

Malzeme taşımak demişken, kamyonetimiz zaten binlerce kiloluk malzemeyi tek seferde taşıma kapasitesine sahip olduğu ve batarya problemi olmadığı için bu konu inanılmaz kolaylaşmış diyebilirim. İşin içine bir de tamir ettiğiniz madenler ve Monorail girince herhangi bir malzemeyi üretmek ve taşımanın pek bir zorluğu kalmıyor çünkü oyundaki seyahat bu konularda da iyileştirilmiş. Açtığımız madenler aracılığıyla ilgili malzemeleri üretebiliyor, sadece tesislerden envanterimize alabildiklerimizle yetinmiyoruz. Yol, Monorail hattı ve madenler olmak üzere birden fazla inşa edilebilir yapı için malzeme kaynağı sağlamamız gerekiyor. Tabii ki köprü ve güvenli ev gibi klasiklere değinmiyorum bile.

Aksiyon ne alemde?

Death Stranding 2’nin aksiyon tarafındaki stratejik yönünden ve silah çeşitliliğinden üstünkörü bir şekilde bahsetmiştim. Şimdi bunu detaylandırma vakti. Öncelikle oyunda üç farklı düşman fraksiyonu bulunuyor. Bunlar haydutlar yani insanlar, hayalet mekalar ve KV’ler. Haydutlar, klasik Death Stranding’den tanıdığımız yapıyı koruyorlar, onlarda pek hayati bir değişiklik gördüğümü söyleyemem, sadece yapay zekalarının geliştiğini gördüm. Hayalet mekalar ise daha dayanıklı ve agresif düşmanlar. Onlara karşı savaşırken en güçlü silahlarımızı kullanmamız gerekiyor yoksa mermi süngeri gibi oluyorlar ve savaşlar çok uzun sürebiliyor. KV’leri ise zaten fazlasıyla biliyoruz ancak burada ‘’Watcher’’ adındaki yeni KV’ye tekrar dikkat çekmek istiyorum. Ben ‘’Watcher’’ın oyunun atmosferini çok güçlendiren bir unsur olduğunu düşünsem de maceramızdaki yeri çok silik kalmış. Onlarla karşılaşmanın heyecanını çok az yaşıyoruz. Belki de bu yüzden o kadar etkileyici olmuştur.

Death Stranding 2: Higgs
Death Stranding 2: Higgs

Oyundaki silah ve alet çeşitliliği ise gerçekten tatmin edici bir seviyede. Örneğin bir yeri Kiral Ağ’a kattığımda ‘’Watcher’’ları adeta hapsedip kendimden yapabileceğim bir bomba açıldı. Bildiğiniz KV’yi zayıflatıp bombanın içine hapsediyorsunuz sonra da farklı bir ‘’Watcher’’ ile karşılaştığınızda kendi KV’nizi fırlatarak birbiriyle savaştırıyorsunuz. Böyle ilginç eşyalar da var işte. Bomba demişken, sırt çantamıza da geliştirme seçenekleri eklenmiş. Bazı ceplerini kendimiz ayarlayabiliyoruz. Bomba cebi, ek batarya, defansif eklemeler gibi unsurlar da yer alıyor. Sam’in dayanıklılığını artırıyor.

Oyundaki gizlilik elementleri de hafiften gelişmiş diyebilirim. Özellikle Dollman sayesinde her an yanınızda bir gözcü kulesi taşıyormuşsunuz gibi oluyor. Dollman’i havaya fırlatıp etrafı gözetleyebiliyor, düşmanları işaretleyebiliyorsunuz. Bir haydut üssüne sızmadan önce bütün düşmanları belirlemek adına çok önemli bir rol oynuyor. Ayrıca Dollman, gerçekten oyuna tat katan rehber niteliğinde bir karakter olmuş. Kendisiyle yolculuk yapmaktan çok keyif aldığımı söylemeliyim. Genel olarak oyundaki bütün karakterlerin kurgusunu ve rollerini çok beğendim. Sadece baş düşmanın hikâyedeki yeri ve zaman zaman oyuncuyu sıkabilecek noktaya getiren düşük tempo beni hayal kırıklığına uğratmadı değil. Başta da sıkça bahsettiğim üzere oynanış esnasında hikâyenin cüretkârlığının getirdiği bir moral eksikliği hissettiğim zamanlar oldu.

Death Stranding 2: Sırt Çantası
Death Stranding 2: Sırt Çantası

Aksiyon tarafına geri dönecek olursak silah kullanımının ilk oyun ile benzer bir yapıda olduğunu söyleyebilirim. Yani çeşitlilik ve stratejik unsurlar artarken kullanım benzer bir yapıda tutulmuş. Ben Death Stranding gibi bir oyun için bunun yeterli olduğunu düşünüyorum. Uzak mesafe odaklı bir aksiyon sistemine evrildiği için yakın dövüşe çok nadir girdim ancak yeni yakın dövüş silahları gerçekten keyifli. Özellikle hayalet mekaların kılıcı gerçekten çok güçlü.

‘’Boss’’ dövüşleri ise benim de en çok merak ettiğim konulardan bir tanesiydi çünkü Death Stranding bu konuda gerçekten hayal kırıklığıydı. Neyse ki Death Stranding 2 ile birlikte bu durumu kısmen çözmüşler diyebilirim. Kısmen diyorum çünkü yine dandik ‘’boss’’lar yok değil fakat artık tüm dövüşlerin daha derli toplu, mücadeleci ve taktiksel olduğu oynanışa yansıyor. Bu açıdan hem genel düşman çeşitliliğini hem de ‘’boss’’ çeşitliliğini beğendiğimi söylemeliyim.

Death Stranding 2: Boss Dövüşleri
Death Stranding 2: Boss Dövüşleri

Aksiyon tarafında beni hayal kırıklığına uğratan tek nokta Neil Vana sekanslarının aynı Death Stranding’teki Clifford Unger gibi tekrara düşen bir yapıda olmasıydı. Bu noktalardaki sembolizmle dolu hikâyeyi keşfetmek, atmosferi gözlemlemek gerçekten harikaydı fakat aksiyon sekanslarının yapısı oyunun geneline göre çok tekrara düşüyor ve oyuncuyu bayıyordu. Burada birebir aynı yapının tercih edilmesi beni pek tatmin etmedi. Tabii ki bu yorumum sadece işin aksiyon kısmına. Yoksa Neil Vana’nın hikâyede kapladığı yeri ve karakter altyapısını gerçekten beğendim.

Bahsetmek istediğim diğer detaylar

Death Stranding 2 ile birlikte oyunun sunumunun gerçekten geliştiğini hissettim. Bunu hem sinematik hem de ara sahneler içerisinde fazlasıyla hissediyorsunuz. Ayrıca artık oyunda diyalog seçeneklerinin de yer aldığını söylemeliyim. Hemen heyecanlanmayın derim çünkü bu seçenekler herhangi bir şeyi değiştirmiyor. Bazı kritik noktalarda süs olsun diye koyulmuş olsalar da genelde Kiral Ağ’a yeni bağladığınız yerlerde evren ve o tesisin size sundukları hakkında daha fazla bilgi alabileceğiniz diyalog seçenekleri olarak yer ediniyorlar. Burada bir nevi kısa kesmek veya her detayı keşfetmek size kalıyor.

Death Stranding 2: On The Beach inceleme yazımız ile karşınızdayız! İşte 50 saatlik deneyimimize dair her şey.

Oyun içi arayüzün gelişimi de yine fazlasıyla beğendiğim etkenlerden oldu. Avustralya’nın ne kadar büyük bir haritaya sahip olduğunu düşününce haritanın yeni yapısı ve detayları gerçekten oynarken çok işinize yapıyor. Burada yolculuklarınızı planlamanız için yeni bir rota sistemi var ve kurduğunuz rota/tercih ettiğiniz seyahat seçeneğine göre bir risk sistemi bulunuyor. Yola çıkmadan önce yolun ne kadar tehlikeli olacağını bize gösteriyor ve hazırlanmamıza olanak sağlıyor. Death Stranding 2, görsel anlamda da epey gelişmiş. Oyunu PlayStation 5 Pro’da deneyimledim ve birçok nefes kesici manzarayla karşılaştım. Doku kalitesi, atmosfer ve çevre beni sık sık kendisine hayran bıraktı. Optimizasyon konusunda da herhangi bir sorun yaşamadığımı, hatta ana menüde ‘’continue’’ tuşuna basar basmaz saniyesinde oyunun kaldığım yerden açıldığını belirtmek isterim.

Tabii oyun içerisinde çok ufak tefek de olsa hatalar yok değil. Zaman zaman harita takılı kalabiliyor veya çok geç açılabiliyor. Karakter özellikle yokuş aşağı inerken animasyonların sırıttığı oluyor veya araçlar yine saçma sapan sorunlar yaşayabiliyor fakat dediğim gibi bunlar gerçekten oldukça ufak sorunlar ve oyun deneyiminizi etkilediklerini pek söyleyemem. Ayrıca ilk oyuna kıyasla kontrollerin hafiften değiştiğini de fark ettim. Bunlar basit değişiklikler olmuş fakat ilk oyunun kontrollerine alışınca adapte olması biraz zor olabiliyor. Bu arada ilk oyunun aksine oyunda Türkçe dil desteği bulunmuyor.

Death Stranding 2: On The Beach inceleme yazımız ile karşınızdayız! İşte 50 saatlik deneyimimize dair her şey.

Son olarak bahsetmek istediğim şey ise oyunun müzikleri. Şu anda bile bu satırları arkada Death Stranding 2’nin müzikleri açıkken yazıyorum. Bazı müzikleri var ki gerçekten çok beğendiğimi söylemeliyim. Oyun esnasında Low Roar çalınca da duygulanıyor insan. Gerek karakterlerin temaları gerek yolculuklarımız esnasında çalan müzikler oyuna büyük tat katıyor. Kiral Ağ içindeyken müziksiz gezdiğim pek söylenemez zaten.

Son Sözler

Death Stranding 2: On The Beach, benim için dolu dolu geçen 50 saatlik harika bir deneyimdi. İlk oyuna nazaran kat ettiği gelişimi çok beğendim. Her bir karakteri daha fazla tanımaktan, evrene dair yeni şeyler öğrenmekten büyük keyif aldım. Oyunun ilk oyundaki tekdüzeliğini koruduğu bazı noktalar ve hikâyedeki temponun çok düşük kaldığı saatler dışında gerçekten destansı maceralardan bir tanesiydi.

Death Stranding 2: On The Beach Nihai Puan
Death Stranding 2: On The Beach Nihai Puan
Eren Eroğlu
Eren Eroğlu
Selam! Ben Eren Eroğlu. Atarita'nın yönetiminden sorumluyum. Aynı zamanda arada sırada oyun sektörüne dair yazıyorum.

2 YORUMLAR

2 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Daha Fazla Atarita

Oyun Gündemi:

Death Stranding 2: On The Beach inceleme kopyası, PlayStation tarafından Atarita’ya gönderilmiştir.  Değerli Atarita okurları, yaklaşık 20 gündür Death Stranding 2: On the Beach oynuyorum ve Meksika ile Avustralya topraklarında geçen 50 saate yakın yolculuğumun ardından size bu satırları yazmak, deneyimimi anlatmak için bilgisayarımın başına...Death Stranding 2: On The Beach İnceleme