Atarita sizin için inceledi! Editörlerimiz her oyun incelemesine saatlerce emek harcıyor ve bilmeniz gereken tüm detayları objektif şekilde ele alıyor. Nasıl yaptığımızı merak ediyorsanız inceleme politikamıza göz atabilirsiniz. |
Dying Light: The Beast’in PC inceleme kopyası, Techland tarafından Atarita’ya gönderilmiştir.
Harran’da başlayan hikâyenin başrolü Kyle Crane’in dönüşü ile birlikte bir süredir Dying Light: The Beast’i oynuyordum. Çatı tepelerinde gezindim, ıssız mağaralarda titreyerek dolaştım ve sürpriz olacak belki ama biraz da zombi patakladım. Nihayet, görüşlerimi sizlerle paylaşmaya hazırım. Eleştirilere başlamadan önce bu incelemede tatlılardan ziyade tuzluları göreceğinizi belirteyim. Zira tatlılarını 2015 yapımı ilk Dying Light oyununda herkes anlatmıştı. Bunun iyi yanlarının ise ilk oyundan pek bir farkı yok. Peki neler farklı? Gelin birlikte göz atalım.
Bu çapını bilen bir oyun değil, üşenen bir oyun olmuş
Techland’in Dead Island oyunlarının tamamını oynadım ve serinin büyük bir hayranıyım. Ayrıca 2023’te Dambuster Studios imzasıyla çıkan Dead Island 2’yi de inceleyip sizlerle görüşlerimi paylaşmıştım. Bir serinin iyi bir oyunla başlayıp harika bir oyunla desteklenerek devam etmesini görmek gerçekten güzel. Ancak bunu şu sıralar Dying Light serisi için söylemek pek mümkün değil. Ağzım sulanarak, iştahlı şekilde oynayıp defalarca kez bitirdiğim ilk oyundan sonra ikincisi askerlik dönemime tekabül etmişti. Haliyle giremedim, daha sonra ise girmek için fırsatım olmadı. The Beast’in ise daha ziyade ilk oyunla bağlantılı olacağını görünce hiç düşünmeden atladım.

Techland’in “Bu, yaptığımız en iyi Dying Light” vurgusu beklentilerimi fazlasıyla yükseltmişti. The Beast, diğer oyunlardan çok daha farklı, iyi ve özel olmalıydı. Elbette serinin formülünün baştan aşağı değişmesini beklemiyordum. Ancak hikâye görevlerinin işleyiş sırası bile ilk oyunla aynı olan ve 10 yıl sonra çıkan yeni bir Dying Light mı? İşte bu benzerlik, desenin farkına varmamı ve bu oyunun arkasındaki üşengeçliği görmemi sağladı. İlk oyun 2015’te çıkmıştı ve dönemine göre harikaydı, bu ise 2025’te çıktı ve hayır, arzuladığımız gibi harika bir oyun değil. Onu vasat olmaktan kurtaran Techland hikâye anlatıcılığıyla güçlenen iyi bir oyun.
Deseni o kadar çabuk fark ettim ki…
İlk Dying Light’ı oynadınız mı? Oyunun başlangıcındaki görevde sizi gece bir yaratığın peşine takar, örnek almanızı isterdi. The Beast de sizi gecenin bağrına fırlatan bir giriş göreviyle daha ilk görevden 2015 yapımı oyunla ne kadar güçlü bir bağı olduğunu gösteriyor. Hikâyede ilerledikçe örüntünün 2015 ile aynı olduğunu fark ettim ve bu yeni bir şey oynuyormuşum gibi düşünmemin önüne geçti. İsimler farklı, şehir farklı ama bu resmen Harran 2.0! Hayır, bu hoşuma gitmedi. Eğer ilk oyunla bu kadar benzer bir şey oynamak isteseydim, açıp ilk oyunu oynardım.
Beceri ağacı, silahlar, modifikasyonlar ve birçok şey ilk oyuna rahatsız edici derecede benzer. Bu benzerliğin rahatsız edici olmasının sebebiyse aralarında 10 yıl olması. Techland’den bu 10 yılın ardından daha yaratıcı, daha cesur ve yenilikçi bir oyun görmeyi beklerdim. Elbette “DLC’den bozma” dediğimiz kategoride bir oyun fakat siz müşterisiniz ve bu da bir ürün. Apayrı bir oyun olarak; ayrı bir oyun fiyatlandırmasıyla sunulup da hakkında “yaptığımız en iyi Dying Light” denildiği için ben de bunu kendi iddiasıyla aynı ağırlıkta ele alıyorum.

Oynanışta yenilik arıyorsanız… Hayır yok
Dying Light: The Beast’in oynanışındaki hiçbir şey sizin için yeni veya sürpriz değil. Dying Light serisinde, değilse Dead Island serisinde veya farklı bir zombi oyununda muhakkak görmüşsünüzdür. Yakın dövüş silahlarıyla birinci şahıs perspektifinden zombi yumruklamak, sopalamak, bıçaklamak veya doğramak hala keyifli. Fakat bu, The Beast’i ürün olarak özel kılan bir şey değil. Nitekim ilk oyun ve Dying Light 2’de de yakın dövüşe methiyeler dizilmişti. Yeni oyunda ise yakın dövüşte ciddi bir yenilikten bahsetmek mümkün değil.
Zombilerin vücutlarının farklı bölgeleri hasar aldıkça deforme oluyor ve şekil değiştiriyor. Ancak bu çok geleneksel bir yöntem ile sağlanıyor ve bu yüzden çarpıcılığı zayıf. Yani zombinin kafasına vurduğunuzda beyni açılıyor ama 10 tane zombiyi yan yana koyup hepsinin kafasına vurduğunuzda birbirinin aynısı olduğunu fark ediyorsunuz. Prosedürel olarak değil; ezberden, baş modelinin farklı bir varyantıyla değiştirilmesi sayesinde bu mümkün oluyor. Dolayısıyla rastlantısallığı düşük ve bir süre sonra fark etmeyeceğiniz kadar sıradanlaşıyor.
Vücut deformasyonunda bu kadar detay vermemin sebebi bu oyunun bir zombi oyunu olması. Parkur yapmak havalı olsa da zombilerle mücadele etmenin de aynı düzeyde keyifli olmasını beklerdim fakat burada 2015’ten yana bir gelişmeden bahsetmek pek mümkün değil.
Bölüm tasarımcıları yerinde sayan parkuru bile muhteşem göstermeyi başarmış
Dying Light: The Beast’in parkur mekanikleri sizi hayrete düşürüp şaşkınlar içinde bırakacak bir sıçrama yaşamamış. Ancak bölüm tasarımcıları her kimse gerçekten muhteşem bir iş çıkarmışlar. Devasa haritası boyunca sizin tüm rotalarınızı düşünerek yapabileceğiniz tüm manevraları hesaba katmışlar. Bu sayede sanki kendiniz çizmişsiniz gibi bir parkur rotasını takip ederek şehirde akıcı şekilde seyahat edebiliyorsunuz. Parkur mekanikleri ve genel sistemde pek bir şey değişmese de bölüm tasarımcılarının hüneri şehirde ve kırsalda parkur yapmayı muazzam keyifli hale getirmiş. Zaten bu da serinin ilk oyunundan bu yana eşsiz satış noktalarından biriydi.

Bunun dışında bildiğimiz şeyler… Parkur zaman zaman tekliyor, takılıyor ve Crane bazı durumlarda kendiliğinden küçük bir adım öne hareket ederek bir uçurumun kenarındaysanız düşmenize sebep oluyor. Tabii bunlar aksiyon sırasında akan bir parkur esnasında olmuyor. Eğer nereye gideceğinizi bilmeyerek rastgele takılıyorsanız denk gelebilirsiniz. Peki çok dert ettim mi? Hayır. Ağzımın tadını kaçıracak seviyede değillerdi. Siz de muhtemelen o kadar rahatsız olmazsınız.
Gece ve kovalamacalar yine harika
Dying Light: The Beast’te “Good night, good luck” vurgusu geri dönmüş. Geceler yine inanılmaz korkunç ve kovalamacalar aşırı aksiyonlu. Techland’in özellikle kovalamaca sekanslarını ustalıkla tasarladığını düşünüyorum. Açık dünyada Ecel sürüsünden kaçarken yaşananlardaki kadar görev usulü yerleştirilmiş sekanslar da çok iyiydi. Kovalamaca nihayet bittikten sonra oyunun duraklatma menüsünde biraz soluklanmam gerektiğini hissettim. Bu durum beni çok mutlu etti. Özlemişim.
Zombilerle mücadele kısmına son olarak şunu eklemek istiyorum: Her kim zombilerin üzerimize çullanabilmesi olayına “iyi bir fikir” dediyse, duy beni! İyi bir fikir değil. Zombinin beni tutup F tuşuna çökmemi istemesi ve bunu yaparken canımdan bir ısırığı direkt alıyor oluşu hoş değil. Geç kaldığım için birazcık can kaybetsem şikâyet etmeyecektim fakat daha animasyon girmeden canımdan gittiğini görmek beni çok rahatsız etti. Bu her yaşandığında da çok sinirlendim. Keyfimi büyük ölçüde kaçırdı.
Tik, tak, teknik
Dying Light: The Beast fotogerçekçi bir görsellik sunmuyor ancak oldukça iyi çalışıyor. Ortalama performansı ihtiyarlığa göz kırpan 6650XT ekran kartımda 60’ın üzerindeydi ve çok kalabalık zombi sürülerine denk gelene kadar da öyle kaldı. Kalabalık sahnelerde gözünün önü kararsa da oynamamı engelleyecek seviyelere pek düşmedi. Öte yandan, sanırım bir bellek sızıntısı sebebiyle eğer oyunu kapatmadan haritanın birçok farklı bölgesi arasında seyahat ederseniz ortalama performansta düşüş yaşanıyor. Yani uzun oturumlarda arada sırada ana menüye çıkarak veya oyunu kapatarak soluklanmasını(?) sağlamak gerekiyor.

Öte yandan The Beast abartı işleme sonrası efektleriyle görsel dilini inşa etmeye çalışıyor. Ancak bu dil, yağmur yağdığında anlaşılmaz bir şeye dönüşüyor. Gerek yağmur parçacıkları gerekse yağmur yağarken devreye giren işleme sonrası efektleri fena şekilde kötü. Ekranda kaos yaratıyor ve biraz ötesini görmeyi imkansız hale getiriyor. Yağmurun gürültüsü de eklenince “bu oyunda yağmur yağarken kapalı yerlere saklanmamız gerekiyor herhalde” diye düşündürüyor. Ancak kapalı alanlarda genelde yapacak bir şey olmuyor ve yağmur bitene kadar orada beklemek de anlamsız kalıyor. Dolayısıyla bu da oyunun hanesine bir eksi olarak not düşülüyor. Çok büyük bir şey mi? Aslında değil.
Haritası oyunun en güçlü yönü
Dying Light: The Beast’in parladığı alan kesinlikle haritası. Açık dünyası ve içindeki bölgelerin hepsi harika tasarlanmış. Şehir kurgusal bir evrenden fırlamış gibi -ki öyle- görünüyor ve seyahat etmek oldukça keyifli. Keşfedilebilir noktalar, açık dünya aktiviteleri ve rastgele karşılaşmalar da bu haritayı harika kılıyor. Manzaraları seyretmek, güvenli evleri temizleyip etkinleştirmek, elektrik trafoları için kablo çekmek gibi bütün aktiviteler serinin önceki oyunlarında olduğu gibi keyifli ve bağımlılık yapıcı.
Haritayı keşfederken pek az yerde sıkılacaksınız. Bazı noktalarda ise korkudan ne hissettiğinizi düşünemeyecek hale gelip kaçmaya başlayacaksınız. Techland bunu gerçekten çok güzel yapıyor. Bir de şu küçük yaramazlıkları olmasa… Mesela çalıların, araba bagajlarının içine üstümüze zıplayan zombiler koymasalar…

Nerede bu oyunun tatlıları?
Bu oyuna dair bahsedebileceğimiz iyi şeylerin hepsini Dying Light ve Dying Light 2 için zaten defalarca kez söyledik. The Beast, bir yenilik katmıyor. Seriyi sevenler için deneyimlenebilecek yeni bir hikâyeyi aksesuar gibi kullanarak eski sistemlerin üzerine yaslanıyor. Hikâyesi ise ayrıca bahsedebileceğimiz pozitif yönlerden biri. Bence Techland artık bir zombi felaketinin ortasından hikâyeler üretme konusunda ustalaştı. Hikâye için harika diyemem fakat iyi ve yerinde görmeniz gerektiğini düşündüğüm için detaya girmeyeceğim. Eğer ilk oyunu oynamadan oynanır mı? Diye soruyorsanız, evet oynanır. Zira geliştirici ekip daha ana menüye size önceki oyunlarda yaşananları anlatan kısa bir sinematik bırakmış. Bu sayede Kyle Crane’in hikâyesinin nerede başladığını ve neler atlattığını özet halinde görebiliyorsunuz.
Uzun lafın kısası
Velhasıl kelam Dying Light: The Beast, seriye yeni bir hikâye ekleyen iyi bir ara oyun olmuş. Ancak “en iyi Dying Light” demek çok zor. Eğer bir “en” olacaksa muhtemelen sadece en yenisi olabilir. Eğer oynamayı düşünüyorsanız ve aceleniz yoksa, indirim dönemlerinde değerlendirmenizi tavsiye edebilirim. Yüksek beklentileriniz varsa tam fiyatıyla hayal kırıklığı yaratabilir. Harika olmasa da iyi bir oyun olduğunu söyleyerek kanaatimi sonlandırayım.
Benim incelemede sizlerle paylaşacaklarım bu kadardı. Şimdi Techland’in The Beast dışına geliştirdiği Dying Light projeleri için tahmin yapma vakti… Siz de fikirlerinizi ve varsa sorularınızı yorumlarda benimle paylaşabilirsiniz. Sevgi ve oyun ile kalın.
