The Precinct İnceleme

Atarita'da reklam ve sponsorlu içerikler açıkça belirtilmiştir. Bunun dışındaki hiçbir içerik ticari bir ortaklık sonucunda hazırlanmamıştır. Bkz: Editöryal Standartlar

Paylaş

The Precinct’in PC inceleme kopyası, Kwalee tarafından Atarita’ya gönderilmiştir.

Averno City’nin karanlık ve suç kaynayan sokaklarında sosisli yiyerek devriye attım, suçluları tutukladım, gerekene ceza yazdım… Şimdi de The Precinct incelemesi ile karşınızdayım. Polisiye romanlarından fırlamış gibi görünmeyen fakat yine de döngüde kalmanızı sağlayan hikâyesiyle, klişe “Amerikan Polisi” trajikomik kurgusuyla gelin yeni oyunun detaylarına hep birlikte göz atalım.

“Averno City’de yaşamak da ölmek de bir ekip işidir”

Elbette bu şakayı yapacaktım… Çünkü yapmasam olmazdı. The Precinct 1980’li yılların atmosferini yoğun şekilde taşıyan, seslendirmesiyle dahi dönemin polisiye filmlerini andıran lezzetli bir kurguya sahip. Acemi bir polis memuru olan Nick Cordell’in üniformasını giyerek ACPD (Averno City Police Department) çatısı altında görevimize başlıyor ve şehirdeki çetelerle mücadele etmeye başladığımız bir döngüye giriyoruz. Oyunun hemen başında büyük bir çetenin dağılmasıyla daha ufak iki çete tanıtılıp, bunlar önümüze yem olarak konuluyor. Biz de bunlara dair kanıtlar bularak aşağıdan yukarıya doğru tüm elebaşlarını yakalayarak çeteleri çökertmeye çalışıyoruz. Elbette bununla sınırlı değil; ana karakterimizin bir ismi ve soyadı olmasının bir anlamı var. Hikâye bir noktadan sonra kişiselleşerek, daha duygusal bir tona evrilmeye başlıyor.

The Precinct inceleme
Oyun açılışta ağzımıza balı bu şekilde bir anlatıyla çalıp, daha sonra esamesini okutmuyor.

Ancak ne başı, ne de sonu ön planda olan bir hikâyeye sahibiz. Bizi motive etmek, görevlere götürmek ve birkaç ilginç karakter dışında klişe diyaloglara sürüklemekten başka bir rolü olduğunu düşünmüyorum. Çünkü oynarken böyle hissettim. Zaten oyunun sandbox yapısını hikâye ile harmanlama kaygısı da bana ana hikâyenin değil, temel oyun döngüsünün daha ön planda olduğunu hissettirdi. The Precinct tatlısıyla tuzlusuyla bence güzel bir serüvendi ve hikâyesini çok ciddiye almadan oynadığınızda da bu durum bir eksiklik teşkil etmiyordu. Ancak hikâyesinden hiç etkilenmemeniz durumunda devam etmeniz zorlaşabilir.

Her nöbet yeni bir macera… diyebilir miyiz?

The Precinct’in temel oyun döngüsü mesailerden mesailere geçerek sağlanıyor. Her gün seviye atlayarak daha fazla ve farklı biçimde olanlarını açabileceğimiz rutin görevleri tamamlayarak tecrübe kazanıyor ve yeni içeriklere erişiyoruz. Bunlar yeni devriye arabaları, yeni silahlar ve beceri puanları kazandıkça karakterimizin geliştirebileceğimiz özellikleri olarak ayrılıyor. Hikâye de yine bu döngünün içerisine homojen olarak yedirilmiş durumda. Öyle ki bir devriyede, beklenmedik bir şekilde gerçekleşen bir olayı incelemeye giderek her seferinde hikâyenin kalanını tecrübe edebiliyoruz. Bu da aslında oyunun “sen görevlerine odaklan, ben sana hikâyemi bir şekilde anlatacağım” deme biçimi gibi hissettiriyor. Bende bu durum hikâyenin ağırlığını öldürse de görevler eğlenceli olduğu için herhangi bir olumsuz intiba uyandırmadı.

The Precinct inceleme

Averno City’de bir polisin günlük işleri genelde bellidir. Kaldırıma veya yaya geçidine park etmiş arabalara ceza yazmak, şehirdeki uyuşturucu ticaretini sonlandırmak için satıcıları ve müşterileri yakalamak, sokaktaki kavgaları ayırmak ve bunun gibi “sıradan polis şeyleri” yaparak gün geçiriyoruz.

Ancak bir noktadan sonra görevler ne kadar çeşitlense de genelde yaptığımız şey çok değişmiyor. “Suçluyu tespit et, suçunu kanıtla, kaçarsa yakala ve tutukla” döngüsünde ilerliyoruz. Bu da alt metinden etkilenmeyen ve polis üniformasını tam anlamıyla giyemeyen oyuncular için bağ kurmayı zorlaştırabilir. Ancak sıradan polis aktiviteleri dışında her mesaide haritada yapabileceğimiz çeşitli yan etkinlikler de bulunuyor. Mesela sivil polis olarak sokak yarışlarına katılabiliyor veya çalınan tarihi eserleri tekrar müzeye kazandırabiliyoruz. Bu tarihi eser etkinliği içerisinde küçük bulmacalar da içeriyor. Hepsi kilitli bir kasanın içinde olduğundan etraftan ipucu bularak açmamız gerekiyor.

Örneğin bu tarihi eserlerden birini, oyunu oynadığım ekranıma bakmadan çözebildim. Bulduğum kasadaki şifrenin ipucu “ACPD’nin kuruluş tarihi” olarak belirlenmişti ve o sırada yan ekranımda geliştirici ekibin paylaştığı bir duyuruya gözüm ilişti. Orada bir rozet gördüm ve rozetin üzerinde ACPD’nin kuruluş tarihi yazıyordu. Girdim ve açtım. Bu örnekten bağımsız olarak oyunda sıradan polis aktiviteleri dışında yan etkinliklerin de bulunarak sandbox yapısına güç katmasını sevdim. Fakat sayıları bana soracak olursanız şu aşamada o kadar da yeterli değil. Yine de bir süre sizi oyalamaya ve devriyeniz canınıza yetmeye başladığında farklı şeylere odaklanmanıza yetiyor.

The Precinct inceleme

Hernevi devriye atılır

The Precinct’te devriye atabileceğiniz üç farklı yöntem bulunuyor. Bunlardan biri tabanvay, diğeri araba ve sonuncusu da helikopter ile devriye. Eğer herhangi bir şekilde bir kovalamacının içine düştüyseniz ve suçluyu kaçarken yeterince yakından takip ediyorsanız, kazandığınız geçici ilerleme ile destek kuvvet de çağırabiliyorsunuz. Hatta helikopter ile devriye sistemi tamamen bunun üzerine inşa edilmiş durumda. Çünkü bir kez kalktıktan sonra artık suçlularla çatışamıyor, yalnızca yerdeki ekiplere onların konumunu gösterip destek kuvvet isteyebiliyorsunuz. Diğer ikisi devriye seçeneği ise birbiri içinde dinamik olarak kullanılabiliyor. Mesela sadece park cezası yazmak için devriyeye çıktığınız güneşli bir günde, bir anda bir çete savaşının ortasında kaldıysanız, en yakın devriye aracına binerek kaçanları kovalayabiliyorsunuz.

Yahut araba ile başladığınız serüvende koşarak kaçan bir suçluyu tutuklamak için inip üzerine atlayabiliyorsunuz. Oynanıştaki bu çeşitliliği beğendiğimi söyleyebilirim.

The Precinct inceleme
Oyunda araba, helikopter ve tabanvay seyahat seçenekleriniz bulunuyor.

Hepsi kendince keyifli aktiviteler ve her devriye türüne özel farklı suçlar da ortaya çıkıyor. Ancak oyunun “prosedürel suç üretme” sistemi, çözümünü bulamayacağı bir sorun da yaratıyor. Siz ve partneriniz, tek seferde yalnızca tek suç ile mücadele edebiliyorsunuz. Ancak elinizde bir iş varken oyun etrafınıza ikinci bir suçlu da fırlatabiliyor. Bu durumda ya elinizdekinden vazgeçecek ya da göz göre göre diğer suçlunun ne yapıyorsa devam etmesine müsaade edeceksiniz. Burada oyun, çözümü olmayan bir sorun ürettiği için gereksiz bir gerginlik yaratıyor. Ben böyle durumlarda en azından diğer suç için de farklı bir ekip yönlendirebilmiş olmayı istedim, muhtemelen siz de istersiniz.

Aksiyonu güzel, ama pürüzleri var

The Precinct’in aksiyonu aslında gayet iyi. Heyecanlı polis kovalamacaları, beklenmedik anda içine düşülebilen çatışma ortamları ve tüm bunların rastlantısallığı her şeyi daha keyifli kılıyor. Ancak az önce de belirttiğim gibi bir noktadan sonra -bu noktaya 10. saatte gelmiş olursunuz– sandbox yapısını benimseyen bir oyun için oldukça erken şekilde tekrara düşmeye başlıyor. Artık sizi sıradaki devriyeye çıkaracak tek motivasyon, bütün bu aksiyondan aldığınız keyif oluyor. Eğer oyunun aksiyonunu beğenmediyseniz daha fazla oynamak için farklı bir motivasyonunuz kalmıyor. Ben aksiyonu beğenen taraftayım, ancak marjinal faydanın çabuk düştüğünü ve bir süre sonra kaçınılmaz şekilde sıkıcı olmaya başlayabileceğini belirtmeliyim. Bu süre 10-15 saati bulabilir. Ana hikâye de benzer uzunlukta sürüyor.

The Precinct İnceleme

Aksiyondan bahsetmişken oyunun yapay zekâlarının bir tatlı, bir de tuzlusundan bahsedeceğim. Fakat tuzlu kısmı The Precinct incelemesinin ilerleyen bölümlerindeki “Tik, tak, teknik” başlığına bırakıyorum. Tatlısı ise yapay zekânın kovalamacalarda gerçekten çok iyi çalışması. Bizim için ayrılan oyun alanını çok verimli şekilde kullanıyor, ara sokaklara düşünmeden dalıyor ve şehri avcunun içi gibi bilen bir suçlu gibi davranıyorlar. Araba kovalamacaları bu nedenle çok daha keyifliydi ve suçluları kovalarken gerçekten mücadele etmem gerektiğini hissederek fazlasıyla keyif aldım. Yaya suçlular da gözden kaybolduklarını düşündükleri anda gidip bir çöp konteynerinin içine atlayarak sizi kandırmaya çalışabiliyor. Düzgün çalıştığında oyunda suçlu kovalamak gerçekten de çok keyifli.

Çeşitli arabaların kilidini açabiliyoruz fakat işlevsel değiller

Arabalarla hızlı kovalamacalara girdiğinizde, aracınızdan tek şeyi iyi yapmasını beklersiniz; hızlı olmak. Oyunda kilidi açılabilen birçok farklı araç olsa da bunların hız ve manevra kabiliyetlerinin pek iyi dengelendiğini söylemek zor. Zira “ACPD Cruiser” dışında kalan arabalar (kendisinin görselini aşağıya ekliyorum) suçlular eğer hızlı araçlarla kaçıyorsa çok çabuk afallayabiliyorlar. Bu da oyunun başında verilen araçla devam etmeyip kilidini açtığınız yeni araçları kullandığınız için pişman olmanıza sebep oluyor. Buraların dengelenmesi ve araçların karakteristiklerinin daha iyi vurgulanması gerektiğini hissettim.

The Precinct inceleme
Bahsi geçen araba bu.

Buram buram GTA 4 estetiği

The Precinct’in sanat tasarımı ve dünyası, bana fazlasıyla Liberty City’yi hatırlattı. Gerek kasvetli ve pastel renklerden oluşan atmosferi, gerekse birbirine köprülerle bağlanan iki adadan oluşması beni adeta eski güzel Liberty City günlerine götürdü. Oyundaki GTA 4 estetiği beni yakalamayı başardı ve dünyasında gezerken etrafımda yaşayan o şeyden çok keyif aldım. Oyunun “bir Amerikan polisiye filmindesin” vurgusunu tamamlayan renk paleti ve şehir tasarımını sevdim.

Şehrin her bölgesinin gözle görülür farklılıkları olması da sürekli devriye atacağımız Averno City’nin akılda kalıcı olmasına yardımcı oluyor. Sokakların isimlerinin telsizden sürekli telaffuz edilmesi, ekranda belirmesi ve suçluların mevcut konumlarının tarif edildiği esnada vurgulanması, bir süre sonra haritaya bakmadan gitmenizi sağlıyor. Bu da şehrin inandırıcılığını artırdığı gibi oyunun “dünyamı da öğrenmelisin” kaygısını oyuncuyu yormadan destekliyor. Eğer benim gibi oyunun yönlendirmelerinden minimum düzeyde faydalanarak seyahat etmek ve görev yapmak hoşunuza gidiyorsa, siz de Averno City’yi ve onun sunumunu beğenirsiniz.

The Precinct inceleme
Oyunun sanat tasarımı ve dünyasının inandırıcılığı hayli güçlü.

Tik, tak, teknik

The Precinct oldukça iyi çalışıyor. Performans veya optimizasyon konusunda herhangi bir sorun yaşadığımı söyleyemem. Oyunun büyük çoğunluğunu en yüksek ayarlarda 70-80 FPS kare hızı değerlerinde oynadım ve bilgisayarımda çalışma şeklinden çok memnunum. Çözünürlük ölçeği teknolojilerini kullanmadan, ekran kartımın kas gücüyle ürettiği karelerden yararlandığım için giriş gecikmesi de çok düşüktü, bu da tepkiselliği artırdı ve parmaklarımın ucunda bir polis memurunun olduğunu hissedebildim.

Oyundan yana en büyük şikâyetim sanırım irili ufaklı buglardan yana olacak. Zira The Precinct oynarken iki kez oyun kıran hatalara denk geldim ve bunların ikisi de nöbetimin sonuna denk geldiği için o günkü ilerlememi kaydedemeden çıkmak durumunda kaldım. Beni her seferinde 25-30 dakika geriye attığını söyleyebilirim. Özellikle mesainiz bittikten sonra bir süre karakola dönmeyi reddederseniz, oyundaki tüm yapay zekâ çalışmayı bırakabiliyor ve kullandığınız araçlar da artık kullanılamaz hale geliyor. Arabalar gaza bastığınızda ilerlemiyor, helikopter kullanıyorsanız karakola iniş yapamıyorsunuz. Bu da tam sonuna denk geldiği için fena halde can sıkıyor.

The Precinct inceleme
Nadiren yaşansa da eski GTA oyunlarındaki gibi dünyanın yüklenmemesi gibi bir sorun mevcut.

Öte yandan yapay zekâda bazı farklı sorunlar da söz konusu. Örneğin bir suçluyu araç ile yakından takip ederken destek kuvvet istediğinizde, gelen polis aracı size çarpıp bütün işinizi mahvedebiliyor. Desteğe mi yoksa kösteğe mi geldiği belli olmayan araçlar pervasızca kullanılarak hayatınızı zorlaştırabiliyor. Yine bazı durumlarda yaya olarak destek istediğinizde gelen polis memurları ara sokaklara kaçan suçlunun önünü kesmekte veya yolunu bulmakta zorlanabiliyor. Tüm bunlar ana oyun döngüsünün bir parçası olduğundan tekrar tekrar yaşadığınızda artık oyunun bir içeriğinden vazgeçmeniz gerektiğini düşündürüyor. Bu da son kullanıcı olarak yapmak isteyeceğimiz bir şey olmadığından, beni pek rahatsız etti.

Bunlara ek olarak oyunun dünyası büyük ölçüde yıkılabilir olduğundan çeşitli fizik hataları da oluyor. Ancak bunlar benim için o kadar da önemli değildi. Sandbox oyunların, yapısının hakkını vermek için oyun alanım üzerinde değişiklik yapmama izin vermesini seviyorum. Duvarları yıkabiliyor, bariyerleri delebiliyor ve önüme çıkıp “kırılabilir gibi görünen” bütün engelleri kırarak ilerleyebiliyorum. Yerde kalan bir tuğlanın arabamın tekerinin altına girerek beni sağa sola savurması ise işin tuzu biberi oluyor. Tabii bazı durumlarda tüm heyecanı kaçıran fizik hataları olsa da bunları da oyunun bir parçası olarak görüyorum.

The Precinct inceleme
The Precinct incelemesi.

Uzun lafın kısası

Bütün pürüzlerine rağmen The Precinct özgün bir yapıyı ortaya koymasıyla ve bunu tutkuyla işlediğini belli etmesiyle benim sevdiğim bir oyun oldu. Müthiş eğlenceli mi? Yani, ilk 10 saat. Hikâyesi alıp götürüyor mu? Belki sonlara doğru. Peki yaptığı şeylerin tamamını iyi yapıyor mu? Hayır, ama iyi yapması gereken şeylerin çoğunu iyi yapıyor. Özellikle GTA 4 estetiğini düzgün çalıştığında eğlendiren yapay zekâları eşliğinde sürükleyici aksiyonuyla harmanlayışını çok beğendim. Görece kısa bir oyun, fakat başta size kancayı atmayı başarırsa muhtemelen ana hikâyeyi bitirdikten sonra da tüm yan içerikleri görmek ve daha fazla oynamak adına sandbox yönünün tadını çıkaracaksınız.

Benim The Precinct’ten yana paylaşacaklarım şimdilik bu kadardı. Elbette aklınıza takılan soruları veya incelemede atladığımı düşündüğünüz yerleri yorumlar kısmında paylaşabilirsiniz. Elimden geldiğince yardımcı olur ve ek bilgi vermeye çalışırım. Sevgi ve oyun ile kalın.

The Precinct - İnceleme
The Precinct – İnceleme
Twitter'dan bizi takip etmeyi unutmayınn :)spot_img
Alparslan Gürlek
Alparslan Gürlek
Oyunların yeni yeni yaygınlaştığı dönemlerde bir çocuk olarak video oyunlarıyla ilk bakışta aşk yaşadım. Age of Empires II ile başlayan yolculuk, kendi oyunumu yapmaya kadar ilerledi. Hala oyun sektöründeyim ve hala o ilk kez Age of Empires II oynayan çocuğun tutkusunu taşıyorum.
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Daha Fazla Atarita

Oyun Gündemi:

The Precinct'in PC inceleme kopyası, Kwalee tarafından Atarita’ya gönderilmiştir. Averno City'nin karanlık ve suç kaynayan sokaklarında sosisli yiyerek devriye attım, suçluları tutukladım, gerekene ceza yazdım... Şimdi de The Precinct incelemesi ile karşınızdayım. Polisiye romanlarından fırlamış gibi görünmeyen fakat yine de döngüde kalmanızı sağlayan hikâyesiyle, klişe...The Precinct İnceleme