İşte bir ilki gerçekleştiriyor ve ilk defa kişisel bir liste ile karşınıza çıkıyorum. 2000’li yılların başından beri video oyunları oynuyorum ve bundan çok büyük bir keyif alıyorum. Profesyonel olarak basın tarafına geçtikten sonra her ne kadar bazı oyunlara birer “iş” gözüyle baksam bile ben de robot değilim ya, sevdiğim oyunlar var elbet. Bu zamana kadar oynadığım en iyi 10 oyunu sıralıyorum size!
Bu zamana kadar oynadığım en iyi 10 oyun
İşe biraz heyecan katmak adına başlıkları gördüğünüz kısmı buraya koymuyorum. Ayrıca 10’dan geriye doğru sıralıyorum. “Kim bu arkadaş, niye sevdiği oyunları okumak zorundayız?” derseniz, üzülürüm. Okuyun, heyecanıma ortak olun ve belki daha önce adım atmadığınız bir serüvene başlangıç yapın. Belki denemekten korktuğunuz veya daha önce oynama fırsat bulamadığınız bir yapım göreceksiniz belli mi olur? İşte karşınızda bu zamana kadar oynadığım en iyi 10 oyun;
10- Thronebreaker: The Witcher Tales
Witcher evrenini ne kadar çok sevdiğimi artık anlatmama gerek yok herhalde. Bu evrenin iflah olmaz bir aşığıyım. Her içeriğini tüketmeyi de kendime resmen bir misyon olarak belirledim. Kitaplar, oyunlar, çizgi romanlar ve aklınıza ne gelirse. Gidip dövmesini bile yaptırdım. Uzun lafın kısası, Thronebreaker: The Witcher Tales bu evrende benim için çok ayrı bir konumda. RPG mekaniklerini Gwent ile buluşturması ve harika hikayesiyle ön plana çıkmayı başarıyor. Zor bir İngilizce diline sahip ancak eğer altından kalkarım diyorsanız gerçekten çok ama çok iyi bir oyundur.
9- The Last of Us Part I
PlayStation 2’den sonra konsol oyuncusu olmayı bıraktığım ve kendimi PC tarafına adadığım için kaçırdığıma üzüldüğüm oyunların en başında geliyordu The Last of Us. Ancak bu döngü Mart 2023’te kırıldı ve oyun Steam’e gelince yerimde duramadım. Çok sorunlu ve çok hatalı bir şekilde port edilmesine rağmen yer yer güldüm, yer yer ağladım bu yapımda. Senaryo bakımından çok ama çok üstün bir oyun. Hikaye anlatımı, karakter kurguları ve olay örgüleri gerçekten anlatılmaz ama yaşanır cinstendi. Uzun bir süre unutmayacağım ve unutmak istemeyeceğim bir deneyim. Ayrıca incelememe buradan ulaşabilirsiniz.
8- Red Dead Redemption 2
Yine konsol sahibi olmamamın acısını çektiğim bir yapım. Ancak bu sefer yeri geldiğinde arkadaşlarımda, yeri geldiğinde ise konsol kiralayarak doyasıya oynadığım bir oyundu Red Dead Redemption 2. PC’ye gelmeden önce ise hiç bitirememiştim. Oyunun Steam sayfası açıldığı gibi verdiğim ön siparişi ise hemen oynayamamış, ancak daha sonra iliğini kemiğini sömürerek bitirmiştim. Anlatılmaz yaşanır oyunlardan birisi. Fazla söze gerek yok sanırsam.
7- Assassin’s Creed 2
Bu seriye de bir hayli seviyorum ancak içlerinden en unutulmazı bana göre Assassin’s Creed 2‘dir. Gerçi çoğu oyuncu aynı şeyi söylüyor. Çünkü ilk oyundan sonra getirdiği büyük evrimi unutmak pek mümkün değil. Yeni nesil Assassin’s Creed oyunlarını pek severek oynayamıyorum mesela. Eskiden bana daha cazip gelen bir atmosfere sahipti bu seri. Ancak günümüzde tamamen ticari amaçların pençesine düşmüş ve nostaljiye olan saygısını yitirmiştir diye düşünüyorum. Farklı düşünüyorsanız lütfen yorumlara belirtin. Ayrıca serinin son yapımı olan Assassin’s Creed Mirage incelemesine buradan ulaşabilirsiniz. İnceleyen sevgili editör arkadaşım Alparslan Gürlek’e buradan tekrar teşekkür edelim.
6- Kingdom Come: Deliverance
İndirim listelerinde bas bas bağırdığım ve bu oyunu almanız için yalvardığım günleri unutmadım henüz. Eğer satın almadıysanız zaten oyuna zam geldiğini de görmüşsünüz demektir. Kingdom Come: Deliverance, bana sevdiğim Orta Çağ temasında kolay özgürlük sunan bir oyundu. Skalitz’li Henry’nin başına gelen macerayı isteğinize göre şekillendirdiğiniz bir yapıya sahip. Combat tarafı pek bi’ zorlayıcı olsa bile, alıştıktan sonra başından kalkamayacağınız bir atmosfere sahip. Açık dünyası içerisinde tonla görev, içerik ve karakter var. Ek paketlerini de alınca 150 saati aşkın bir deneyim sunuyor. Müzikleri bile yeter emin olabilirsiniz.
5- Grand Theft Auto: San Andreas
Kimisinin çocukluğu Vice City ile, kimisinin çocukluğu ise benim gibi San Andreas ile geçmiştir. Benim için unutulmaz oyunlardan birisi. Grand Theft Auto: San Andreas, hikayesi ve karakterleri bir yana, dönemin en güçlü teknik özelliklerine sahip oyundu. İnternet Kafelerde saatlerce başından kalkmaz, “50 kuruş daha, 50 kuruş dahaa!” diye bağırarak süremi uzattığımı dün gibi hatırlıyorum. Ayrıca henüz o yaşlardayken bile şimdiki mesleğimin etiğini öğrenmiş, kendi kendime oyun içerisinde gazetecilik yapardım. En sevdiğim şey ise Yosemite model pikap alıp ardından K-Rose FM açıp dağ bayır kurallara uyarak ve sakin sakin araba sürmekti. Duygulandım.
Not: Bahsettiğim sürüm kesinlikle Definitive Edition değildir. Orijinal PlayStation 2 ve PC zamanlarındaki anılarımdan bahsettim. Ama Steam üzerinde sadece bu mağaza sayfası mevcut.
4- Max Payne
Artık yavaştan nostaljiye kayıyoruz desek yeridir. Max Payne, unutamayacağım bir hikayeye ve zorluğa sahip. Çocukken günler, hatta belki aylarca geçemediğim bölümler olurdu. Tabii o zamanın popüler oyun dergilerinde taktikler arardım kendi kendime. Ekşi suratlı Max abimizin ilk oyunu, benim en iyi 10 oyun listemde 4. sıraya hakkıyla yerleşir dostlar. Asla unutamayacağım ve unutmak dahi istemeyeceğim bir oyun.
3- The Witcher 3: Wild Hunt
“Nostalji dedin, bu ne alaka?” demeyin. Artık bu oyun da nostalji oldu sayılır. The Witcher 3: Wild Hunt, Witcher evrenine olan aşkımın ikinci basamağıydı. Kitaplarda okuduğum hikayelerin bir oyuna dönüşmesi ve benim bu oyunda zaman geçirmem çok benzersiz bir deneyim gibi geliyordu. Saatlerimi ve günlerimi gömdüm bu oyuna. Girmediğim mekan, kesmediğim canavar, görevini yapmadığım karakter kalmadı. Hikayesini ezberledim, neredeyse her sonunu gördüm. Tabiri caizse ben bu oyunu sömürdüm.
2- Mafia
Benim buna yaşım yetmiyordu. Çok sonradan oynadım Mafia‘yı ama aşık oldum. Tommy Angelo’yu tıpkı kendime benzetiyordum o dönemler. Birdenbire kendini mafya içerisinde bulmuş bir taksiciydi. Bende kendimi birden bire ilkokulda bulmuş bir öğrenciydim. Çok ortak yönümüz vardı onunla. İşte o dönem oyunlar bunu başarabiliyordu. Karakterleri veya olay örgüsüyle duygusal bir bağa girmek çok kolaydı. Günümüzdeki oyunlar gibi lineer bir akışı anlatıp bitirmek yerine, oyuncuyu daha duygu yüklü bir merkezde barındırabiliyordu. Belki oyun size göre çok kötü, belki hiç oynamaya tenezzül bile etmediniz (nasıl olsa Remake yapıldı diye) ama bu oyunun yeri bende çok başka dostlar.
Not: Aşağıda yer alan fragman oyunun yeniden düzenlenmiş 2020 yılında çıkmış versiyonu. Orijinal oyuna ait bir video bulunmadığı için bununla idare etmek zorundayız.
1- The Witcher
Ve geldik zurnanın zırt dediği yere. Evrene olan bağlılığımın tek sebebi. The Witcher, benim hayatımda oynadığım en iyi oyun. Hikayesi, kurgusu, karakterleri, atmosferi, müzikleri ve mekanları. Ben bu oyunun her zerresine aşığım maalesef. Arada açar oynarım halen. Her köşesini de bilirim oyunun. Vizima’nın dar sokaklarındaki kaldırım taşlarının sayısını bile bilirim. Öyle bir manyaklık benimkisi işte. “Ben Bayılıyorum Ama Muhtemelen Siz Nefret Ediyorsunuz: The Witcher 1” yazımda çok daha detaylı bir şekilde okuyabilirsiniz neden bu kadar bağlandığımı.
Umarım yazıyı beğenmişsinizdir dostlar. Tamamen kendi düşüncelerimden oluşan ve kendi sevdiğim oyunları size anlatmaya çalıştığım bir yazı oldu. Oyunlar hakkındaki görüşlerinizi yorumlar kısmına belirtirseniz çok sevinirim. Herkese keyifli oyunlar!