Rekabetin eksik olmadığı bir dünyada hayatta kalmaya hazır mısın?

Yeni nesil mobil MMORPG deneyimini seçilebilir 5 farklı sınıf, 300v300 savaşlar, karakter dönüşümleri ve kesintisiz oynanış imkanı ile sınırların dışına taşıyoruz! Rekabette yerini almak ve kendini sınamak için acele et! #İşBirliği

Hades 2 İnceleme

Atarita'da reklam ve sponsorlu içerikler açıkça belirtilmiştir. Bunun dışındaki hiçbir içerik ticari bir ortaklık sonucunda hazırlanmamıştır. Bkz: Editöryal Standartlar

Paylaş

Hades 2’nin Nintendo Switch 2 inceleme kopyası, Supergiant Games tarafından Atarita’ya gönderilmiştir.

Hades 2 incelemesine hoş geldiniz sevgili okurlar! Rogue-like türünün büyük bir hayranı değilim. Tekrar tekrar aynı şeyleri daha iyi yapmaya çalışmak, benim beceriksizliğimden ötürü yer zaman zor olabiliyor. Ancak seneler geçtikçe bu “zor oyun” kavramı o kadar hayatımıza girdi ki elini sallasan Souls-like veya Rogue-like buluyorsunuz. Eh, çağa ayak uydurmak önemli. Ben de geldiğimiz son noktada bu duruma az çok alıştım. Şimdi ise ilk oyunuyla bence sevmeyene bile türü sevdiren Hades’in devam oyununu gelin masaya yatıralım.

Doğrusunu bulana kadar tekrar dene!

Yazıya dalmadan önce belirtmem gereken bilgiler var. Bu oyun erken erişim olarak geçen sene çıkmıştı ve şimdi tam çıkışına kavuştu. Ben erken erişimi oynamadım ve her zaman yaptığım gibi oyun hakkında da hiçbir şey izlemeden oynamaya başladım. Yani siz oynadıysanız benim sayacağım yeniliklerin büyük bir çoğunluğunu görmüş olacaksınız. Bu noktada Eren’in kaleme aldığı Erken Erişim İnceleme yazısındaki durumlar hala geçerli. Ben de onun yanı sıra kendi deneyimlerimi anlatacağım bir yazı yazacağım.

İncelemeye benim Hades’in ilk oyunu ile olan bağımdan başlayalım. Taktir edersiniz ki Hades; izometrik kamera açısı, nevi şahsına münhasır sanat tasarımı ve hızlı/çeşitli aksiyonu ile kendinden sonraki Indie yapımlara bile öncelik etmiştir. Özellikle Rogue-like türünde genelde çok başarılı yapılamayan hikâye anlatımı öylesine başarılıydı ki tekrar denemeyi zaten siz merakınıza yenik düşüp istiyordunuz. Buna rağmen, başarılı olsa da benim çok tav olduğum bir oyun değildi.

Tabii bunun sebebi bu tarzı sevmememden kaynaklı. Yoksa çıkmış en iyi örneklerinden biridir. Zaten yapmaya çalıştığı hikâye, oynanış, eğlence çeşitliliğini hayli hayli başarıyordu. Peki ikinci oyun? Yukarıda okuduğunuz şeyler var ya, hepsini x5 daha iyi yaptığını düşünün. Yazının başından beri mızmızlanıp, “Rogue-like sevmiyom ya hıh.” diye ağlayan bu koca bebeği bile ekranın başına nasıl kitlediğini size anlatamam… Gerçi yazımızın amacı gereği anlatmam lazım ve uzun girizgahtan ötürü özürlerimi dileyip sizi artık okumaya geldiğiniz asıl içeriğe yönlendiriyorum.

Ne Titan’mışsın be kardeşim?

Oyunlarda mitolojiyi iyi işlendiği taktirde çok severim. Kah gerçekçi olsun kah kurgu olsun -ki zaten aslı da kurgu buradaki gerçekçilikten kastım, herhangi bir tarih kitabında okuyacağınız ıvır zıvırlara ne kadar yakın olduğu- her şekilde severim. Bence Hades evreni, Yunan Mitolojisindeki karakterler arasındaki akrabalık ilişkilerini en iyi gösteren oyunlardan biri. Karakterlerimizin Olimposlular ile girdiği diyaloglar her zaman hoşuma gitmiştir. Hades 2’nin hikâyesi için Hades’in ilk oyununu oynamanıza bence gerek olmasa da ben Spoiler olmasın diye ilk oyundan çok bahsetmeyeceğim.

Yunan Mitolojisinde çoğumuzun bildiğini düşündüğüm -Percy Jackson’a şükürler olsun- bir öykü varsa o da üç büyükler; Zeus, Poseidon ve Hades’in babaları Titan Kronos’u alt edip Tartarus’un -yer altı dünyası, cehennem- derinlerine yolladığıdır. Aile içi gıybet ve kavga işte, hepsi Gaia’nın yüzünden! Neyse efendim oyuna dönersek günün birinde Hades, Tartarus’taki evine davetsiz bir ziyaret alıyor. Meğerse bizim ihtiyar Chronos kaçmayı başarmak yetmezmiş gibi arkasına ordusunu da toplayıp hem Olimpos’u kuşatmış hem de Hades’in Evi’ni ele geçirmiş.

Titan, Hades’in Evindeki herkesi zamana hapsetmiş ve Olimposlulara karşı verdiği savaşını da epeyi ilerletmiştir. Hades’in kızı ana karakterimiz cadı Melinoë ise tüm bu karmaşadan bir şekilde sağ çıkmayı başarmış ve Crossroads cadısı Hecate tarafından tek bir görev için büyütülmüştür: Zamanı durdurmak! Böyle deyince havalı oldu tabii, kısaca Chronos’u alt etmek diyelim. Böylece kızımızın yeraltının derinlerinden, Olimpos’un tepelerine kadar uzanacak büyük macerası da başlıyor. (Mitoloji severlere bilgi: Aslında üç büyüklerin babası Titan “Kronos’tur”, zamanla alakalı olan eleman ise “Chronos’tur”. Ama Supergiant aynı karakterde birleştirmiş, güzel bir yorum olmuş.)

Diyaloglar yine muhteşem!

Hikâye bence ilk oyun kadar dramatik olmasa da motivasyon açısından yine çok başarılı. Ayrıca ilerledikçe gittiği noktayı da çok beğendim. Karakterlerin yazımını o kadar seviyorum ki! Nyx kızları ile Melinoë’nin anlaşamaması, Herace ile kurduğu anne ilişkisi, Olimposluların torunu olarak yol boyu açılan sohbetler; her şey harika işlenmiş. Bence Supergiant’ın en iyi yaptığı şey her oynanışta verdikleri farklı diyalogları sırıtmadan, gerçekten önceki gün yaşananlara göre yazmaları. Böylece Rogue-like bir oyundan ziyade sanki çizgisel ilerleyen bir deneyim hissiyatı yakalıyorlar.

Çünkü Hades 2, Chronos’u yenme yolculuğumuzu gecelere bölen bir yapım. Siz bir gece ilerliyorsunuz sonra öldüğünüz zaman tekrar doğuyorsunuz. O esnada elinizdeki ekipmanı, karakter istatistikleri gibi detayları geliştirip tekrar tekrar denemeniz gerekmekte. Üstelik bu sefer sadece yer altı dünyası değil, Olimpos Dağı’na da ulaşabiliyoruz. Bu bahsettiklerim yazının devamında daha da detaylanacak ancak öncelikle, Hades 2’de öldükçe yeniden doğduğumuz bir yer var ki oyunun en güzel yeniliği burası olmuş.

Mother Base mi Crossroads mı?

Şimdi oynanışa geçmeden önce ilk oyundan farklı olan ve benim acayip beğendiğim kısımdan başlamak istiyorum. Oyunda Mother Base var! Ve hayır öyle süs olsun diye koymamışlar, gerçekten karakterlerle etkileşime girip geliştiğini hissettiğiniz bir yuva yapmışlar. Ben başlıktan da anlayacağınız gibi Metal Gear Solid V: The Phantom Pain’deki üssümüz gibi hissettim. Buranın teknik olarak “Boss’u” olmasakta her geri döndüğümde karakterlerle olan farklı diyaloglara şahit olmak güzeldi.

Yaptığımız gece yolculukları boyunca tanıştığımız karakterler veya hali hazırda olanlar olsun hepsinin belli bir yeri var. Onlara hediyeler verip geceyi kolaylaştırmaya yarayan parçalar alabildiğiniz gibi önceki güne dair sohbet edip rehberlikte alabiliyorsunuz. Ayrıca işin en güzel kısmı da merkezdeki kazanda pişirmek için gece yolculuklarınız esnasında topladığınız maden, çiçek ve benzeri malzemelerle de gerek Crossroads’u gerek ekipmanlarınızı geliştirebiliyorsunuz.

Zaten oyun bu ilerleme kısmını aşırı doğal vermiş. Harbiden bir noktaya kadar gelip orada öldüğünüzde, “Aaa iyi oldu şimdi şu geliştirmeyi yapayım.” diyorsunuz. Oyun kendisini ağır ağır, keyfine vara vara oynamanızı istiyor. İlk oyun kısa süre sonra, “Naber köpecik, naber peder? Anamı gördüm geldim.” döngüsüne girdiği için buradaki gelişimleri görmek beni mutlu etti. Görev panomuz var, yaptıkça ödül kazanıyoruz. Tohum ekip, kargoyla ruh söyleyebiliyoruz. Bunların bekleme süreleri var ve gece yolculuğunuzda girdiğiniz “Encounter” yani her bir bölüm başı azalarak sayılıyor.

Her yeni tur, bir adım daha ileri demek.

Zaten bu toplanabilirleri hemen toplayamıyorsunuz. Öncesinde hepsini toplayacak spesifik aleti yapmanız gerek. Kazma, kürek, olta vb. aletleri hemencecik geliştirmenizi öneririm. Çünkü yeni bir silahta yapacaksanız, sihirde yapacaksanız illa ki onlarla toplamanız gereken bir kaynak lazım olacak. Gece yolculuklarında göstericiniz yoksa bu toplanabilirler için biraz etrafı kolaçan etmeniz lazım. Yine bu esnada odalardan topladığınız ruh ve kemik kalıntıları da sizlere çeşitli ayrıcalıklar sağlamakta. Kemikleri alan tüccarı açtığınız gibi orada ruhta, bazı malzemeleri de alabiliyorsunuz.

Ruhlar ise tamamen karakter gelişimi kısmı için önem arz etmekte. Belli bir sınıra göre ki bu sınır etrafta gördüğünüz başıboş ruhları QTE (Quick Time Event) ile toplamanızla yükseltilebiliyor, üzerinizde belli sayıda Arcana taşıyabiliyorsunuz. Ben bu kartlarda yazan yetenekleri oyun temposuna göre dengeli buldum ama geliştirme kısmına enflasyon mu vurmuş anlamadım. Bana abartı pahalı geldi, nerden bulayım ben sana 12 tane mavi sıvı kardeşim? Zaten tüm haritalardaki hayat kolaylaştıracak şeyleri koymuşsunuz kazanla yapıyoruz. Bu oyun içi mağaza tarafında Hollow Knight: Silksong bir, Hades 2! (Çok kötü espriydi.)

Temel oynanış döngüsünü anlamak.

Şimdi ise oyunun büyük çoğunluğunda yapacağınız olaya geçelim: düşman pataklamak. Zaten ilk oyunda bence çıtayı bayağı yükseltmişlerdi burada da üstüne koymayı başarmışlar. Öncelikle silah çeşitliliğinden bahsetmek isterim. Ne yalan söyleyeyim havalı silahlar olsa da ben böyle oyunlarda genelde birine bağlanırım. Onun da özelliklerini en sona geliştirir yoluma bakarım. Yine öyle de yaptım. Burada diğer silahlardan birkaçının “sarmadığını” sebep olarak göstersem yanlış olmaz. Meşale var, kafa var abi. Şaka yapmıyorum Dr. Eggman’e bile dönüşebiliyorsunuz.

Ben daha çok yakın saldırı sevdiğim için Sister Blades kullandım. Bir suikastçı gibi rakibimi arkalayıp, onları sırtlarından bıçaklayıp hasarımı katlamak çok eğlenceliydi. Temelde 4 yeteneğimiz var zaten. Normal saldırı, özel saldırı (silaha göre değişiyor ama genelde uzaktan dövüşme odaklı), Cast ve Dash. Cast, hali hazırda cadı olan karakterimizin belli bir alanı kaplayan özel bir büyü yapmasını sağlıyor. Dash ise bildiğimiz kaçınma hareketi olmasının yanı sıra belli başlı koşma özellikleri de getiriyor.

Bu özellikler büyük çoğunlukla elemental temada olup, ilgili oldukları Olimposlulara göre değişiklik göstermekte. Misal küçük alanlarda kapıları açarak ilerlediğimiz bu oyunda sembollere göre yapacağınız Build’e karar vermektesiniz. Şimşek görürseniz ileriki odada Zeus yeteneği geleceğini anlıyorsunuz veya Trident görürseniz bu Poseidon’a aittir gibi gibi anlatabiliriz. Bu Boon adındaki güçler yüzdesel artışlar yanı sıra oynanışı da çeşitlendiriyor. Yine Zeus, Poseidon örneğinden gidersek iki kardeşin özelliklerini topladığınızda ikisine özel bir “Duo” yetenek açılabiliyor. Bu diğerlerine göre değişiklik gösterirken en güçlüsünü zamanla keşfedeceğiz.

Haritalardaki diğer içerikler.

Bunun dışında Efsanevi, Nadir değerinde Boon’lar çıkarma şansınızın da yanı sıra bunları farklı şekillerde de bulabilirsiniz. Çünkü Charon yani Boatman yine kazık fiyatlı dükkanı ile bizi karşılıyor. Çevreden topladığınız altınlar ile Charon’un dükkanından Boon, can/mana arttırma eşyaları, özel güç seviyesi yükseltme gibi ürünler alabilirsiniz. Biraz pahalı satsa da büyük adamdır severiz.

Aynı zamanda nefes alabileceğiniz dinlenme odaları da var. Burada yine mitolojiden tanıdığımız belli başlı karakterler bize yardımcı olmak adına en kritik zamanlarda çok iyi eşyalar verebiliyorlar. Bir de gece oynadığımız için Ay’ın değişen fazlarını da takip etmek Selene’nin Ay güçlerini kullanmak için önemli. Bunları zor anlarda basarak yüksek hasar, polimorf gibi güçler kazanabiliyoruz. Bir de Chaos’un canınızdan biraz feda ederek girebildiğiniz odaları var. Burada bize belli başlı mücadeleler sunuyor ve belirtilen koşullarda onları yaparsak sağlam güçlendirmeler veriyor.

Oynanış ise genel anlamda ilk oyuna benzerken bahsettiğim Cast yeteneği ile çeşitli yenilikler deneyebiliyorsunuz. Benim yapmaktan en keyif aldığım şey Cast ile düşmanlarımı dondurup, yüksek hasarlı normal saldırımla onları biçmekti. Zaten tuşlara bir kere basarsanız sıradan saldırı, basılı tutarsanız mananızdan yiyen saldırılar yapıyorsunuz. Ben mana tarafını pek kullanmadım ve eksikliğini de aşırı hissetmedim. Bir noktada feda edeceğim şeyin mana olması hasar tarafında bayağı işimi gördü.

Tabii oyunun beni onu kullandırtmayacak caziplikte yetenekler verememesi de bunun sebebi olabilir. Bazen şansıma tükürdüğüm zamanlar olmadı desem yalan olur. Hiçbir Boon çıkmadı mesela, kabus gibiydi. Zaten Dash yeteneği geliştirmesi gelince beni bir afakanlar bastı. Dümdüz koşuyorum arkamdan sadece düşmanı kaşıyan bir iz çıkıyor. Oynanışa da çok etkisini göremedim ve zor zamanlarda binbir uğraş sonucu kazandığım Boon’dan bir Dash yeteneği çıkınca öyle böyle kudurmadım.

Oyun ne kadar zor?

Peki gelelim asıl kafadaki soruya: Oyun ne kadar zor? Bakın zor mu demiyorum. Zaten zor orası kesin, şiddeti önemli. Ve bence ilk oyundan bile zor. Başta bir tık fazla ölebilirsiniz ama korkmayın, düşmanlar hareket şemalarını değiştirip farklı varyantlarla karşınıza çıksa bile kısa sürede hareketlerine alışıyorsunuz. Zaten temelinde öğrenme olduğundan bu süreci olabilecek en keyifli ve acısız şekilde yaptıklarını söyleyebilirim.

Bu sefer düşman tasarımlarını daha da bir sevmek yanı sıra Boss’lara bayıldım! Yeraltındaki üçüncü kısmın Boss’u hariç hepsi harikaydı ki yüzeydekilere yorumum bile yok. Hepsi çok eğlencelilerdi. Sahi yüzey de vardı değil mi? Ne kadar çok şey yapmışsınız Supergiant ya?! Malumunuzdur efendim ilk oyunda Zagreus’tan da bildiğimiz gibi ikametgahımız yer altı dünyası olduğu için yüzeyde çok kısa bir süre hayatta kalabiliyorduk. Ancak Hades 2’de bir büyü yardımı ile artık yüzeyi de keşfedebiliyoruz.

Bu başta beni bayağı şaşırttı çünkü tamamen ilk oyun gibi yer altına inip Chronos’u avlamak odaklı, dört bölümden oluşan bir rota yaptılar sanmıştım. Ancak laneti kırmak için malzeme toplamak, keşif yapmak, yüzeye hızlıca gidip gelmeler derken çok eğlendim. Bölüm tasarımları konusunda da özellikle üçüncü bölümde koridor yapıdan çıkıp daha geniş bir alana geçirmeleri, bize nefes aldırmaları yerinde bir karar olmuş.

Görsellik ve teknik kısımlar

Görsel olarak oyun gerçekçilik vaat etmese de sanat tasarımı zirveyi oynuyor diyebiliriz. Etrafa koyduğum görsellerden zaten anlamışsınızdır. Bu sefer genel çizimleri, mekan tasarımlarını önceki oyuna göre daha çok beğendim. Oyunu Nintendo Switch 2’de deneyimledim, malumunuz bir süre “konsol” olarak Switch’e özel olacak. Docked modda 2K (1080p Upscale) 120 FPS çalıştırırken, Handheld modda da sabit 1080p 60FPS ile oynadım. Bence tam el konsolunda oynamalık bir oyun olmuş.

Performans kısmında beni bir kere bile üzmedi hep sabit çalıştı. Takılma, donma yaşamadım. Herhangi bir bug veya oyun kıran hata ile de karşılaşmadım. Düşman yapay zekasının biraz daha zorlayıcı olmak adına “öğrenme” tekniğini kullanmasını isterdim. Belki böylelikle her gece yolculuğunda aynı silahla gitmekten çekinebilirdim, yeni düşmanlara yeni silahlar denerdim. Müzikler ise bence aksiyona dayalı değişimleri de göz önüne koyulduğunda mükemmel bestelenmişler.

Son sözlere doğru…

Şöyle bir toparlarsak eğer ben açık ara farkla ilk oyundan daha iyi bir deneyim yaşadım ve Hades 2‘yi oynadığım en iyi Rogue-lite’lar arasına da koyarım. Erken erişimde uzun zamandır kaldığı için belki siz çoktan deneyim etmiş olabilirsiniz ve ne mutlu ki Olimpos’un son kısmına devam edebileceksiniz. Ama benim gibi bekletip sıfırdan girenler… Sizi mükemmel bir oyun bekliyor.

Ben oyunu İngilizce oynadım ancak Türkçe dil desteği de bulunuyor. Terimleri bundan ötürü yabancı kullanmak zorunda kaldım kusuruma bakmayın. 2025’in sonu gelmeden özellikle bu ay Indie’lerden büyük şovlar geldi. En kötü senemiz böyle olsun ne diyeyim? Okuduğunuz için teşekkür ederim hoşça kalın!

Seyidcem Öztürk
Seyidcem Öztürk
Bazen şarkı yazarım ama daha çok mühendislik ile cebelleşirim. Oyun oynamaksa her daim hayatımın içine entegredir. Çeşitli yazılar ve videolarla dolu oyun basını maceram ise hala devam etmekte. Nintendoʼdan ve Japonyaʼdan çıkmış oyunlar ise ana dalımdır.

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Daha Fazla Atarita

Oyun Gündemi:

Hades 2'nin Nintendo Switch 2 inceleme kopyası, Supergiant Games tarafından Atarita’ya gönderilmiştir. Hades 2 incelemesine hoş geldiniz sevgili okurlar! Rogue-like türünün büyük bir hayranı değilim. Tekrar tekrar aynı şeyleri daha iyi yapmaya çalışmak, benim beceriksizliğimden ötürü yer zaman zor olabiliyor. Ancak seneler geçtikçe bu "zor...Hades 2 İnceleme