Bağımsız yapımların ortaya çıkış süreci genelde çok tatlı hikayelere ev sahipliği yapar ve En Garde! incelemesinin bir parçası olarak kısaca sizlere oyunun nereden çıktığını da anlatacağım. Fikirde özgün, teknik tarafta sorunsuz sayılabilecek ve ortalama üstü bir oyun olan En Garde! nasıl olmuş? Gelin birlikte göz atalım.
En Garde! aslında ticari amaçla başlanmış bir proje değil
Geliştirici Fireplace Games, ilk kez oyunu bir üniversite bitirme projesi olarak tasarlamış. Gencecik bir ekibin junior başlığıyla başladıkları bu yolculuk sonunda kendi ayakları üzerinde duran, sevimli bir oyun olmayı başarmış. Adalia de Volador’un hikayesine konuk olduğumuz oyunda bizi güzel düşünüldüğü anlaşılan birçok içerik bekliyor. Ayrıca müziklerinin de kulağa harika geldiğini en baştan belirtmek istiyorum.
Hikayesi var ama ciddi değil, eğlenceli!
Video oyunları özellikle son 5 yıldır ciddiyet ve sinematik kaygı ile üretiliyor. Hikaye sunumlarının en sinematik şekilde yapıldığı, hikayelerin etkileyici, sürükleyici ve unutulmaz şekilde tasarlandığı oyunlar çok sık karşımıza çıkıyor. Hazır AAA oyunlar bu boşluğu dolduruyorken, bağımsız yapımlara da oynanışıyla fark yaratan özgün fikirlerle çıkmak kalıyor. En Garde! bu boşluğun iyi görüldüğü bir oyun olarak düşünülmüş ve güzel şeyler denenmiş.
Ana karakterimiz Adalia ile ciddi bir hikaye sunmak yerine şakalarla süslenmiş mizahi bir anlatının içerisine dalıyoruz. Bir ana kötü tasarlanmış ve yaşadığımız şehri yok etmek için şeytani planlar yapıyor. Hepsi bu kadar. Adalia de Volador ise şehrin kahramanı, kurtarıcısı olarak kılıcına davranıyor. Bu sırada başka başka düşmanları alt etmesi gerekiyor.
Kılıç dövüşlerinde alt edilen düşmanlar ölmüyor, yok olmuyor, yerde öylece kalıyor. Hatta yakınlarından geçerken “iyi dövüştün, bana da öğretsene” tarzında cümleler kurduklarını bile duyabiliyorsunuz. Bu anlamda sadece dövüşler değil, oyuncunun temas edebileceği her şeye biraz özgünlük ve mizah serilmiş durumda. Tabii bu diyaloglar dövüşler sırasında da “sen kılıç tutmayı bilir misin?” gibi trashtalk dediğimiz karşı tarafı kışkırtmaya yönelik cümlelere dönüşüyor. Özellikle karşılaştığımız her NPC (oyuncu olmayan karakter) farklı hissettirsin diye bir çaba gösterilmiş, işe de yarıyor.
Dövüşlerde sendeliyor ama genel olarak keyifli
En Garde! oyununun düşman çeşitliliği fena sayılmaz, hikayede ilerledikçe artarak yükseliyor. Her düşmanın da kendisine has dövüş mekanikleri bulunuyor, hepsiyle farklı şekilde savaşmak gerekiyor. Buna ek olarak çevre unsurlarının da önemi çok büyük. Sadece kılıç ile değil, etraftaki nesneleri de kullanarak sayıca bizden üstün olan düşmanları alt etmemiz isteniyor. Ancak bunun bir yerde zorunlu hale gelmesi biraz can sıkıcı bir duruma dönüşüyor.
Çoklu dövüşlerde düşmanlar kaç kişi olursa olsun hepsi aynı anda size saldırıyor. Bu kalabalığın içinde kaçınma tuşunu kırarmışçasına basmamanız durumunda çabucak yeniliyorsunuz. Aslında bu da oyunun “çevreni kullanmazsan işin imkansız gibi bir şey” deme şekli diyebilirim.
Çevre etkileşimleri demişken, oyuna özgün bir tat veren unsurlardan birisinin de bunlar olduğunu söyleyebilirim. Bazen düşmanlarınızın üzerine fıçı fırlatarak onları sersemletiyor, bazen de silah rafını tepelerine yıkarak etkisiz hale getiriyorsunuz. Yerden bulduğunuz bombaları yakmak için Adalia bir çakmak bulundurmadığından, bunları da etraftaki ateşli nesneleri kullanarak yapıyorsunuz. Oynanışın içini doldurmak için bütün tuşlara basmışlar ve işe yaramış gibi de hissettiriyor.
Tuzlularından da bahsetmemiz gerekiyor
En Garde! ne kadar iyi düşünülmüş bir oyun olsa da yer yer birkaç öğrencinin ilk projesi olduğu tadını fazlasıyla veriyor. Düşman çeşitliliği fazla olsa da ilk kez karşılaşacağımız bir düşman türü yok. Yine boss savaşlarında da çok özgün bosslardan ziyade, her boss düşmanın yanına dalgalar halinde birkaç tane de normal düşman göndermeyi seçmişler. Bu mantık artık boss savaşlarına girerken kendisini tekrar etmeye başlıyor. Görüntüleri, hikayedeki rolleri ya da dövüş teknikleri -bu kısım çok değişmemekle birlikte- değişiklik gösterse de her savaşta etraftan daha fazla düşmanın çıkacağını sezmeye başlıyoruz. Beklentiler de oyun sırasında buna göre şekilleniyor.
Hikayenin ilgi çekici ya da ciddiyet kaygısı taşımadan yazıldığı çok belli. Ancak oynarken ana karakter ile yeterince bağ kurulamıyor ve genelde boss düşmanlarının da karakter olarak bir ağırlıkları yok. Bu anlamda karakterlere ve hikayeye biraz daha ısınarak yapılan şakalara gerçekten kendimi kaptıracak şekilde gülebilmeyi isterdim. Tebessümlerimin tek sebebi geliştiricinin bu tür bir yol izlemiş olmasının hoşuma gitmesi oldu.
Kılıç dövüşü ön plana çıkartılarak pazarlanan bir oyunda kılıç dövüşünün ciddi bir derinliğinin olmaması üzücü. Hikaye anlamında bazı şeylerin yüzeysel tutulması oynanış tarafında daha değişik, kılıç dövüşünün özünü yansıtan mekanikler görebileceğimi düşündürmüştü. Burada sıradan bir aksiyon & macera oyununun üstüne çok bir şey konulmamış.
Uzun lafın kısası
En Garde! oyunlarda devrim niteliğinde bir değişim yaratmaya ya da hikayesiyle yıllarca akıllarda kalacak bir oyun olmaya gelmiyor. Bunun yerine “evet, biz bağımsız ve ortalama üstü bir oyun yaptık, umarım beğenirsiniz!” iddiasına sahip. İddia ettiği şeyi de yapabildiğini söyleyebilirim. Eğer bağımsız oyunlarla aranız iyiyse, günümüzün ağır ve ciddi oyunlarından uzaklaşmak istiyorsanız kendisi sizin için bir seçenek olabilir.
En Garde! siz bu incelemeyi okurken muhtemelen çıkmış ya da birkaç saat içinde çıkıyor olacak. Henüz bir fiyatlandırma yapılmadığı için uygunluk seviyesi hakkında bir şey söylemek mümkün değil. Ancak size abartı gelmeyen herhangi bir fiyattan görmeniz durumunda endişe etmeden deneyebileceğinizi söyleyebilirim. Şimdilik sizlere aktaracaklarım bu kadardı, sizler de görüşlerinizi hemen aşağıdaki yorumlar kısmından paylaşabilirsiniz. Sevgiler!