Atarita sizin için inceledi! Editörlerimiz her oyun incelemesine saatlerce emek harcıyor ve bilmeniz gereken tüm detayları objektif şekilde ele alıyor. Nasıl yaptığımızı merak ediyorsanız inceleme politikamıza göz atabilirsiniz. |
Blades of Fire’ın PlayStation 5 inceleme kopyası, 505 Games tarafından Atarita’ya gönderilmiştir.
Hiç demircilik ile kafayı bozmuş muydunuz? Biraz tuhaf bir soru olmuş olabilir ancak demirciliğin bir oyunun ana teması rolünde nasıl olacağını oldu da merak ettiyseniz Blades of Fire bu sorunun yanıtının ta kendisi diyebilirim. Gelin, Castlevania: Lords of Shadow ve Metroid Dread gibi oyunlar ile tanıdığımız MercurySteam’in yeni oyunu nasıl olmuş birlikte bakalım.
Demircilikle kurgulanan bir evrene sahip.
İncelemeye tamamen başlamadan önce Blades of Fire’ın temasını kısaca anlatmak istiyorum. Çünkü oyunun her unsuru bu evrenin temellerine göre kurgulanmış. Blades of Fire, uzun zaman önce dünyaya ‘’The Forgers’’ adı verilen kudretli bir dev ırkının hükmettiği ve büyük savaşın patlak vermesi sonucunda bu medeniyetin yok olduğu bir evreni konu alıyor. ‘’The Forgers’’ adı verilen bu Demirciler, yok oluşun eşiğindeyken insan ırkını kendi miraslarını devralacak şekilde şekillendiriyor ve onlara en büyük sırları olan Çelik’i aktarıyor. İnsanlar da bu bilgiyle güçleniyor ve dünyanın yeni hakimi hâline geliyorlar.

Binlerce yıl sonrasında ise Kraliçe Nerea, düşmanlarının çeliğini taşa çevirebilen karanlık bir büyü kullanıyor – böyle yazarken kulağa pek de karanlık gelmiyor ama o evrende dramatik bir olay – ve Demirciler tarafından verilen bu mirası kötücül bir silaha dönüştürüyor. Biz de daha önce krallıkta büyümüş ve gençliğinde kraliçe ile yakın dostluğu olan Aran De Lira olarak oynuyor ve kraliçeyi ortadan kaldırmaya çalışıyoruz.
İşte Blades of Fire yolculuğumuz da tam olarak böyle başlıyor. Söylemeden geçemeyeceğim, ana karakterimiz Aran De Lira’yı fazlasıyla Kratos’a benzettim. Belki kişilik ve arka plan olarak pek benzemiyor olabilir ama tavırları ve konuşma stili bakımından fazlasıyla andırıyor. Ha yoldaş olarak da ‘’Atreus’’ olarak nitelendirebileceğimiz Adso bize eşlik ediyor. Adso savaşmak konusunda pek becerikli olmasa da Blades of Fire’ın evrenine dair bilgilendirmek konusunda fazlasıyla iyi. Yani etrafta gördüğünüz keşif unsurları ve benzeri noktalarda veya en basitinden kaybolduğunuzda ona danışabiliyorsunuz.

Dolayısıyla oyun içerisindeki yolculuğunuzu tek başına gerçekleştirmekten keyif almıyorsanız ve yanınıza bir yoldaş arıyorsanız Adso bu konuda gerçekten iyi diyebilirim. Ha, canınızı sıkarsa da onu kampa geri gönderebiliyorsunuz. Yani oyunu bir yoldaş ile oynayacaksınız diye bir şey yok. Açıkçası bu özellik fazlasıyla hoşuma gitti. Yine de siz Adso’yu yanınızda gezdirin derim çünkü oyunu iyice anlamak açısından önemli. Bu arada serüvenin demircilik noktasından bahsetmişken, oyunun bu temayı sürekli olarak kullandığını ve maceranızı şekillendiren oynanış kurgusunu da bunu ele alarak inşa ettiğini söylemem gerekiyor.
Yani aslında Blades of Fire’ın oynanışını oluşturan temel unsur, silahlarını en etkili şekilde kullanmaktan geçiyor. Oyunun bu noktadaki evren ile oynanış bütünlüğünü beğensem de oynanış kısmı, yer yer sinir bozucu bir hâl alabiliyor. Blades of Fire’ın modern God of War ve Souls oyunlarından bolca esinlendiğini gördüm ancak oyunun tamamen bu dinamiklerden oluştuğunu söylemek eminim ki oyuna haksızlık olacaktır çünkü kendi içerisinde denediği birçok şey de bulunuyor.

Oyunun oynanış sistemi, oyuncunun odağını sürekli olarak oyun içerisinde tutacak bir biçimde tasarlanmış. Yani pek fazla hata kabul etmiyor ve özellikle erken oyunda çok cezalandırıcı olabiliyor. Bu, özellikle ‘’souls’’ oyunlarında gördüğümüz yorucu tempolardan diyebilirim ama souls oyunlarında da olduğu gibi bunun dengesini tutturmak çok önemli. Blades of Fire’ın oynanışını ve temasını en iyi şekilde kavramak, oynanış deneyimi açısından hayati görünüyor. Peki bu oynanışı ne mi oluşturuyor?
Demircilik, silahlar, demircilik ve silahlar.
Blades of Fire’ın evrenini, hikâyesini ve oynanış temellerini demirciliğin şekillendirdiğini – minik kelime oyunları – daha önce söylemiştim. Oyunun yorucu bir tempoya sahip olduğuna da değindim. Şimdi neden böyle düşündüğümü sizlere detaylarıyla açıklayacağım. Öncelikle Blades of Fire’daki kayıt noktaları, souls oyunlarından aşina olduğumuz ‘’bonfire’’ sistemiyle işliyor. Bu kayıt noktaları aracılığıyla dinlenebiliyor, demir ocağı gibi unsurlara ulaşabiliyoruz. Evet, bir demir ocağına gidiyor, burada kendi silahlarımızı kendimiz dövüyoruz. Oyunun buradaki silahlar konusunda ciddi bir özelleştirme sistemi var. Bir kılıç, mızrak veya başka türden bir silahla ilgileniyor olun, bunu neredeyse tamamen istediğiniz gibi özelleştirebiliyor, her parçasını işlevsel olarak düzenleyebiliyorsunuz. Buradaki özgürlük, oyunun temasıyla tamamen uyuşuyor ve oyuncuyu tatmin ediyor.

Silahınızı istediğiniz gibi özelleştirdikten sonra geriye onu dövmek kalıyor. Bu dövme sisteminin ne kadar gerçekçi olduğu tartışılabilecek seviyede olsa da oyun içerisinde yer alan bir mini oyun gibi düşünebilirsiniz. Açıkçası alışması da biraz zor. Silahınızın potansiyeli ve sizin dövme becerilerinize göre bir yıldız sistemi de bulunuyor. Ne kadar iyi iş çıkarırsanız, silahınızı kullandıktan sonra o kadar çok tamir etme fırsatınız oluyor. Tamir dedim çünkü silahınız kullandıkça aşınıyor ve Blades of Fire içerisinde bir silah kullanmıyorsunuz, adeta bir sürü silah kullanıyorsunuz. Yani oyun içerisinde bir envanter yönetim sistemi de bulunuyor ve elinizdeki silahları en iyi şekilde değerlendirmeniz gerekiyor.
Açıkçası özellikle erken aşamada silahlar çok çabuk aşınıyor, bu yüzden de inanılmaz dikkatli kullanmanız gerekiyor. Aslında silah aşınma sistemi, oyun içerisindeki en büyük dertlerinizden bir tanesi olsa da oynanış sisteminin genelinde çok küçük bir yer kaplıyor. Blades of Fire’ın temel oynanışı, mücadeleci bir dövüş sunmak üzerine tasarlanmış. Oyundaki dövüş sistemini ise bu türde bir oyunun içerisinde ilk defa gördüğümü söylemem gerekiyor. Daha önce gördüğüm örnekler daha çok gerçekçilik ve sürükleyicilik yönünden öne çıkarken, Blades of Fire’ın dövüş sistemi bunu akıcı bir biçime uyarlıyor.

Oyun içerisinde düşmana vurabileceğimiz dört farklı temel stil bulunuyor. Bunlar düşmanın kafası, gövdesi ve sağ ile sol kısmı. Düşmanlar kendilerini savunabiliyorlar fakat bu sistem, düşmanın savunmasını kırmaktan ibaret değil. Her düşman tipinin farklı zayıflıkları oluyor. En başta silahınızı buna göre seçiyorsunuz. Yani silah tipiniz, düşmana karşı etkili olmalı. Zaten yanınızda birden fazla silah taşıdığınız için bu zor olmuyor fakat silahı seçtikten sonra düşmanın zayıflığını bulmamız gerekiyor. Benim oynanış tarafında hoşuma giden kısım, her düşmanın farklı zırhı, farklı dayanıklılık tiplemeleri olabiliyor. Örneğin kiminin zırhında miğferi çok sağlam oluyor, kiminin gövde parçası. Bu da doğrudan verdiğiniz hasarı etkiliyor. Hatta bazılarına hasar dahi vuramıyorsunuz.
Oyun bu konuda yönlendirme açısından renk ibareleri kullanıyor. Yeşil rengi gördüğünüzde yüksek, turuncu gördüğünüzde orta, kırmızı gördüğünüzde hiç hasar verememek demek oluyor. Yani bu renk ibarelerine göre savaşmak büyük önem taşıyor. Oyundaki dövüş stilimiz, silahlarımızın çeşitliliği ve efektifliği sürekli olarak radarımızda olması ve dikkatimizi vermemiz gereken etkenler olarak yer alıyor. İşte bu da bahsettiğim yorucu temponun bir kısmı. Silahlarımız çabuk bir şekilde aşınabildiği için her birini çok dikkatli kullanmak gerekiyor. Örneğin kaliteli ve çok sevdiğiniz bir silah varsa onu dandik düşmanlarda harcamamak ve en zorlu dövüşlere saklamak en akıllıca seçenek olarak yer alıyor.

Blades of Fire, dövüş sistemi içerisinde mücadeleyi, envanter yönetimini ve taktikselliği bu elementlerle birleştiriyor. Oyunun oldukça cezalandırıcı olduğunu ve dövüşleri zaman zaman gereksiz zor bulduğumu söylemeliyim. Ayrıca bildiğiniz üzere souls oyunlarının çok büyük bir çoğunluğunda mücadeleyi kaybedince ruh kaybederiz. Blades of Fire’da direkt o an kullandığınız silahı kaybediyorsunuz. Bu, ilk defa gördüğüm tuhaf bir cezalandırma sistemi olmuş ve açıkçası beğenmedim. Oyunda zaten silahlar bu kadar yönetmesi zorken bir de eklenen bu ekstra cezalandırma oyuncuya sunduğu mücadelenin zevkini artırmaktan çok sınırı aşan noktalardan olmuş.
Genel olarak oynanış ve dövüş sisteminde denedikleri yenilikleri beğendiğimi söyleyebilecek olsam da bu silah kaybının yanı sıra eleştireceğim bir diğer nokta da ‘’stamina’’ olacak. Savaşırken neredeyse her hareketimiz ‘’stamina’’ kaybıyla sonuçlanıyor ve buraya kadarı fazlasıyla normal. Ancak ‘’stamina’’ kendiliğinden yenilenmiyor. Oyun içerisinde yaptığınız defans yani koruma duruşuyla birlikte yenileniyor. Yani savaş esnasında ‘’stamina’’ değerinizi yenilemek için gardınızı almak gerekiyor ve bu da oynanış akışını baltalıyor. En azından benim için aktif dövüşte fazlasıyla negatif bir unsurdu.

Ek olarak bu dövüş ve oynanış sisteminin arkasında yatan fikir her ne kadar güzel olsa da oyunun genel olarak oturaklı hissettirmediğini söylemem gerekiyor. Dövüş esnasında düşmanla olan etkileşimimizdeki kamera açısı ve görsel etkileşimden çok memnun kalmadığımı, animasyonlar ile birlikte damakta eski bir tat bırakıyor. Blades of Fire, bana her anlamda sanki PlayStation 3 nesline ait bir oyunmuş gibi hissettirdi. Genel yapısını düşününce gerçekten nostaljik bir deneyim olduğunu ve bunun bazı oyuncular için pozitif bir etken olabileceğini söyleyebilecek olsam da bu yönü beni pek memnun etmedi.
Görsellik, bölümler ve diğer detaylar.
Blades of Fire’ın görsellik anlamında da arada kaldığını söyleyebilirim. Oyunun görsel yapısı gerçekçi bir stil üzerine inşa edilmiş ancak eski nesle ait bir oyun olarak görünmeyi geçemiyor. Çevre ve dünya tasarımı olarak çok güzel manzaralar sunsa da grafik kalitesi bakımından pek kuvvetli bir oyun değil. Blades of Fire’ın souls oyunlarından esinlenen bir yapıda olduğunu söylemiştim. Bölüm tasarımlarında da bu konu devam ediyor. Oyun biraz karmaşık bir yapıya sahip ve birçok keşfedilebilir unsur bulunuyor. Dünyasının cezalandırıcı olduğunu ve dövüşlerin mücadeleci olduğunu düşünecek olursak keşif biraz zorlu olabiliyor fakat heykeller gibi dünya unsurları olmak üzere etkileşime geçilebilir birçok şey bulunuyor.

Karakterlerin seslendirmeleri konusunda pek sorun yaşamadım. Ortalama diyebilirim. Düşman tasarımı konusunda da oyunun evrenini güzel yansıtıyor. Aslında Blades of Fire’ın atmosfer olarak kuvvetli bir oyun olduğunu ve evrenini başarılı bir şekilde temsil ettiğini söylemek yanlış olmaz. Oyunun müziklerini de beğendim, akılda kalıcılar. Yine de genel olarak çok oturaklı hissettirmediği noktalar ve düşman yapay zekasının çuvalladığı anlar yok değil.
Son Sözler
Blades of Fire’ın oynanış açısından denediği yeni fikirleri ve evrenini ele alış biçimini gerçekten beğendim. Nostaljik bir deneyim olarak değerlendirildiğinde oldukça başarılı bir oyun ve yönde eksiklik çeken oyuncular çok keyif alabilir. Ancak mevcut nesil standartlarınca değerlendirildiğinde sınıfta kaldığı birçok nokta mevcut. Dolayısıyla beni hayal kırıklığına uğrattığı birçok alan oldu. Aktaracaklarım bu kadardı ancak demircilik temasına doymadıysanız Blacksmith Master incelememize de göz atabilirsiniz.
