| Atarita sizin için inceledi! Editörlerimiz her oyun incelemesine saatlerce emek harcıyor ve bilmeniz gereken tüm detayları objektif şekilde ele alıyor. Nasıl yaptığımızı merak ediyorsanız inceleme politikamıza göz atabilirsiniz. |
Dragon Quest I & II HD-2D Remake’in Nintendo Switch 2 inceleme kopyası, Square Enix tarafından Atarita’ya gönderilmiştir.
Dragon Quest I & II HD-2D Remake incelememize hoş geldiniz! Maşallah ismin uzunluğuna bak be kardeşim. İsmi kadar kendi de uzun süren bir macera oldu gerçi bu incelemeyi yazma süreci benim için. Kişisel hayatımdaki yoğunluğumun yanına İKİ ADET KOCA OYUNU da ekleyince kafam allak bullak oldu. Ama hayattayım! Üçüncü oyunu da ben incelediğim için bir noktada Erdrick Üçlemesini de tamamlamış olmak beni mutlu etti. Peki oyunlar mutlu etti mi? Gelin konuşalım!
Yükselen HD-2D Furyası
Bu türde son zamanlarda bir yükseliş var değil mi ya? Octopath Traveler serisinin başarısı, tatmin eden Dragon Quest Remake’leri ve Adventures of Elliot gibi yeni markalarla sürekli de kendine can katmaya devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda Dragon Quest III HD-2D Remake incelemesini kaleme alırken bahsettiğim gibi Dragon Quest serisi ile aram Final Fantasy kadar iyi değil. Yani beğenmediğimden değil oynamadığımdan ötürü.

Üçüncü oyun, bu bağlamda benim için yeni bir çağı açmıştı. İşin güzel tarafı ise başından bayağı mutlu ayrılmıştım. Hikâyesi sürükleyici ve kestirilemezdi, üstüne üstlük hikâyenin de en başını anlattığı için belli başlı göndermeleri yakalayamasam da temel yapıyı ve en önemlisi de evreni anlayabiliyordum. Yani kronolojik sıralama III-I-II idi. Peki üçüncü oyun sonrası geçen ilk iki oyun ne anlatıyor? Çok fazla ayrıştırmadan iki oyunu da olabildiğince beraber incelemeye çalışacağım.
Senin soyun çok kıymetli yeğenim!
Üçüncü oyunda ana kahramanımız malumunuzdur oyunun geçtiği Alefgard aleminin koruyucu, kurtarıcısı olan adeta çocukluktan beri bu görev için seçilmiş olan bir kişiydi. Reisin namı öyle böyle yayılmamış tabii. Aradan geçen zamana rağmen hala onun soyundan biri ortaya çıkınca tüm halk bizlerde “o seçilmiş kişiyi” görmüş gibi davranıyor. İlk oyun, bir kara büyücünün tam gücünü toplayıp diyarı ele geçirmek adına; prensesten alması gereken gücü çalmasını ve Erdrick soyundan gelen kahramanımızın olaya el atmasını anlatıyor.

Kaç senelik oyun zaten inanılmaz derinleşmesini beklemiyordum. İyiler kötülerle savaştı ve bitti. Sunum, anlatı, seslendirme falan güzeldi de işte herhangi bir olay örgüsü diyebilirim. Sonra ikinci oyun geldi ve… Devam oyunlarının nasıl olması gerektiği konusunda ders niteliğinde bir çıktı aldım resmen. Oynanışa bakacağız zaten ama hikaye kısmında özellikle Erdrick soyunun birkaç farklı hanedana yayılması ve kuzenlerimizle bilinmeyen bir kötülüğün peşinden koşma konseptini beğendim. Er ya da geç yine birinci oyun gibi siyah beyaz karakter portreleri çizse de ilk oyuna nazaran daha çok beğendim.
İki oyunu üçüncü oyun ile kıyaslamaya kalkarsam da bence hala ikinci oyunun özellikle “karakterleri önemseme” konusunda üçüncüye göre çok daha başarılı yaptığı yerler var. Ama dallanıp budaklanan ve nereye varacağını kestiremediğim hikayesi ile yine de; üçüncü oyunu tercih edebilirim. Tabii artık belli başlı göndermeleri ve evrendeki kurallara alışık olduğum için oyunları çok daha rahat oynadım. Yine siz oynayacaksanız üst üste oynamayın diye de önden uyarımı geçip oynanış tarafına bakalım!
Bu sisteme asla alışamayacağım…
Dragon Quest evreni, aslında alışınca gayet sevebildiğiniz sürükleyici bir yapıya sahip. Kuralları 1-2 saatlik oynanışta oyun da size öğrettiği için rahat kapabiliyorsunuz. Nerede hangi iksiri içmeniz gerektiği, harita yapısı, ışınlanma, dövüş sistemi, kiliselerin önemi vs. her şeyi kolaylıkla öğreniyorsunuz. Bu noktada kullanıcı dostu olması aslında büyük artı. Ancak en azından ilk üç oyunda gördüğüm dövüş sistemine ben asla ısınamayacağım da alışamayacağım da.
Çünkü bu oyunlarda dövüşmeyi sanki siz değil de arka planda oyunun kodları yapıyormuş gibi hissediyorum. Dragon Quest sıra tabanlı savaş sistemine sahip oyunlar. Ancak burada bir Final Fantasy kadar özgür değiller. Evet belki bu onları daha özgün yapıyor olabilir ama ne kadar keyifli orası tartışmaya açık. Çünkü karakter saldırıları birden fazla aynı düşman olunca kendi kafasına göre saldırırken, bazen de acımasız ve haksız davranabiliyor. Bu bağlamda oyunun zaten zor ve “Grind” isteyen savaşları çekilmez olabiliyor.

Şanslıyız ki Dragon Quest Remake’lerde Auto-Save ve Checkpoint güzel çalışıyor da bu durum bizi fazla yormuyor. Ancak savaşması hala garip hissettirse de karakteri yeterince kasınca gelen güç fantezisi kısmını da yine iyi yaptıklarını söylemeden geçmeyeyim. Sadece sistemin temelleri bana doğru gelmiyor. Savaşın hızını ayarlayabiliyoruz, savunma/kaçma kararı verebiliyoruz, büyüler kullanabiliyoruz ve seviye atladıkça da HP/MP barlarımız artarken aynı zamanda yeni yetenekler de ediniyoruz.
Üçüncü oyuna fark attıkları nokta.
Üçüncü oyunun incelemesinde de zaten savaş sisteminin bu halde bırakılmasından ve utanmadan kapağa “Remake” yazmalarından ötürü oyunu eleştirmiştim. Ancak orada ekstra bir kötü durum daha vardı. O da parti sistemiydi. “Hiç olmasa daha mutlu olurdum.” dediğimi hatırlıyorum da keşke başka bir şey dileseymişim. Çünkü ilk oyunda parti sistemi yokmuş… Ama şunu söyleyeyim; bu çok daha hoşuma gitti. Çünkü üçüncü oyunun sıkıntısı part-time kiraladığım elemanların hiç olaylara yorum yapmaması idi. Böyle olunca içi bomboş yapay zekalarla gezmek pek keyifli gelmemişti.

Bu sayede ilk oyunun ana karakteriyle biraz daha bağ kurabildim ve o yalnızlık hissiyatı da hoşuma gitti. Ancak ikinci oyuna geçince hiç beklemediğim bir şov gördüm. “Bunu nasıl üçüncü oyunda devam ettirmezsiniz?!” diye de feryat ettim. Çünkü parti sistemi ikinci oyunda eklenmiş ancak dedim ya; oyunun hikayesi kuzenlerle kötüleri avlamak üzerineydi. Kuzenleri hem partiye eklemişler hem de senaryo gereği yaşananlara göre çıkıp gelebiliyorlar, olaylara yorum yapıyorlar üstüne üstlük isimlerini de biz koyuyoruz. İŞTE BU BE! Bu kadar basit abi. Çok beğendim.
Çevre, detaylar, grafikler ve teknik kısımlar!
Dragon Quest’ler tabii ki eski oyunlar olduğu için zamanın teknolojiyle yapılmaları için günümüz oyunlarına nazaran daha farklı bir açık dünyaya sahip. İki oyun da farklı büyük haritalara sahip olmasının yanı sıra haritada gezme işini genel olarak boş arazilerde yürüme ve belli alanlarda içeriye girme şeklinde yapıyorsunuz. Yolda çok fazla “Random Encounter”la karşılaşacağınız için biraz bayacaksınız ama doğal bir “Grind” metodu olduğu için de eleştirmek yanlış olur.

Bunun dışında şehirler, zindanlar ve daha açık alanlar ve bu kısımlar yine özellikle sanat tasarımı tarafında parlıyorlar. HD-2D grafikler retro ama bir o kadar da yenilikçi bir hava kattığı için bence zamansız bir tarza sahip. Özellikle belli başlı debuff’ları silmeye ve oyunu kaydetmeye yarayan kiliselerin tasarımları olsun, efektler, ara sahneler ve konuşma kutucukları olsun; hepsi atmosferi tamamlayan unsurlar. Ben oyunu Nintendo Switch 2’de oynadım ve görsel olarak epeyi hoşuma gitti. Teknik bir sıkıntı ile de karşılaşmadım.
Son yorumlar ve kapanış
Dragon Quest serisinin ilk üçlemesini de böylece bitirmiş oldum. Ne yalan söyleyeyim üçü arasından en favori oyunum ikinci oyun oldu. Birinci oyunu ise biraz sıradan buldum ama çıktığı yıl itibariyle düşünülünce de bir şey diyemiyorum. Seriye giriş yapmak isteyenler JRPG janrasına aşina ise bence ilerleyişi sevecektir ama günümüz modern oyuncularına pek hitap edebileceğini hala düşünmüyorum.

Yine de seneler sonra bu kadar sevilen ve böylesine hayran kitlesi olan bir serinin Dragon Quest I & II HD-2D Remake serisi ile geri dönmesi beni mutlu ediyor. Bu seri olmasa ben Dragon Quest ile belki de hiç tanışamayacaktım. Final Fantasy’i seviyorum falan ama biraz konfor alanından çıkıp yenilikleri de keşfetmek gerekmiş. Ben türü seven herkesin kendince güzel maceralar yaşayabileceğini düşünüyorum. Okuduğunuz için teşekkürler, hoşça kalın!

