1960’ların retro fütürist mantığını ele almaya çalışan Return to Grace, son dönemlerde oynadığım yürüme simülasyonları içerisindeki en özgün yapımlardan birisi olabilir. Atmosferi, konusu ve bu konuyu anlatışı açısından oldukça başarılı bulsam bile, yer yer sıkıcığı bulduğum uzatılmış diyaloglar ve oyuncuyu pek fazla özgür bırakmaması konusunda da eleştirilerimi dile getireceğim. Potansiyelini harcamış bir oyun olarak gördüğüm Return to Grace incelemesine hoş geldiniz.
1960’ların fütürist geleceğine bir yolculuk
Return to Grace, aslında konu ve işleyiş bakımından fena olmayan bir oyun. 1960 ve 1970’lerde ortaya çıkan fütürist akımından faydalanmasının yanı sıra, atmosfer bakımından da zengin olduğunu söylemek gerekli. 1962 senesinde hayatımıza giren Jetgiller vari uçan arabaların, değişik dizaynlı evlerin ve retro görünümlü güncel teknolojilerin barındığı bir fütürist gelecekte geçiyor kendisi. Bu gelecek içerisinde yapay zekalar kendi benliğine ulaşmış durumda ve artık insanoğlunun ulaşamadığı, yapamadığı ve kavrayamadığı gerçeklikler ile yüzleşebiliyorlar.
Kontrol ettiğimiz karakterin adı Adie Ito. Biz bir uzay arkeoloğu olarak oyuna dahil olsak bile, daha çok maceraperest veya keşif öncüsü olarak tanımlayabileceğimiz bir kişiliğe sahip. Meraklı yapısı ve olaylara burnunu sokan tipik özelliği ile kendisini güneş sisteminin bir diğer köşesinde buluyor Adie. Amacı ise çok uzun bir süredir varlığından şüphe duyulan Grace’in gizemini çözmek. Güneş sisteminin en eski varlığı olarak kabul edilen bu yapay zekanın neden bir anda ortadan kaybolduğunu araştırmak. Tarihler 3820, mekan ise Ganymede isimli bir gezegen.
Burada fütürist bir gelecek kurulmuş durumda. İleri teknolojinin getirdiği güçlü yapılaşma direkt gözünüze çarpıyor. Ancak tek bir sorun var, burada kimse yok! Yapay zekalar hariç.
Adie burada yalnız değil
Uzay gemisi beklenmedik bir kaza yaptıktan sonra işler Adie için tamamen keşfetmeye odaklı ilerliyor. Dediğim gibi, oyunun temel aldığı konu güzel ve merak uyandırıcı. Yürüme simülasyonlarının sıkıcı ilerleyiş mekanizmasından biraz uzak bir yapıda duruyor. Karakterimizin vardığı gezegende ise yapay zekalardan başka konuşacak kimsecikler bulunmuyor. Bu yapay zekalar ise, terk edilmiş kocaman bir teknolojik binanın sakinleri olarak adlandırılabilir aslında.
Ancak can sıkıcı noktalardan birisi burada başlıyor. Tüm oyun boyunca susmayan bu yapay zekalar maalesef oyunu baltalamak konusunda çok başarılı. Aslında bu yapay zekalar, bize her ilerleyişte bu mekan ve yer hakkında farklı anlatılar sunuyor. Kimisi teknolojinin nasıl bu kadar ilerlediğini, kimisi buranın neden ıssız olduğunu anlatıyor. Bir diğer yapay zeka ise kendi mizahi benliğini kullanarak bizlere ilerleyişte kolaylık sağlıyor. Ancak bu durum, gerçekten çok ama çok sıkıcı inanın bana. Biliyorum, oyun hakkında yeni bilgiler edinmek ve koskoca bir hikayeyi dinlerken başka sesleri de duymak güzel görünüyor olabilir ancak durum şöyle;
Oyundaki her etkileşimi sizin yapmanız gerekiyor. Bir yerden tırmanmak, bir kapının şifresini çözmek veya bir bulmacayı karıştırmak için farenin sol tuşunu kullanmanız gerekiyor. Ancak bu yapay zekalar konuştukça oyun bu etkileşimlere girmenize asla izin vermiyor. Örneğin; yürüyorum ve önümde tırmanmam gereken bir platform var ve buraya tırmanmak için faremi kullanmam gerekiyor. Ancak bana buranın hakkında detayları sunan yapay zekaların konuşması bitene kadar beklemek zorundayım. Çünkü konuşmalar ve detaylar bitmeden bu farenin etkileşim tuşu maalesef açılmıyor. Bu yüzden oyunun ilerleyişinin çok fazla baltalandığını düşünüyorum.
Bir diğer sorun ise oyuncuyu keşif odaklı bırakmıyor olması
Oyun içerisinde ilerleyişi sağlarken etrafta gördüğünüz tablo, heykel, teknolojik alet veya herhangi bir nesneyi inceleme şansınız bulunuyor. İncelemek ise aslında yapay zekaların size o nesnenin ne olduğuna dair bilgi vermesiyle sınırlı. Bazen konu bakımından çok anlamlı bilgiler sunulabiliyorken, bazen ise tamamen gereksiz ve amacı dışındaki bilgiler ile oyun baltalanmaya devam ediliyor gibi görüyorum.
Etrafı araştırma isteği sıfıra iniyor böylelikle. Oyunun belirli bir kısmında karşımıza çıkan ses kayıt cihazlarını dinlerken kamera açısı kayıt cihazına sabit olarak tutuluyor mesela. Oyun sizin hareket etmenize olanak sağlamıyor. Bu yüzden uzun süren ses kayıtları gerçekten sıkıcı ve dinlemesi yorucu bir hale bürünüyor. Yeri geldiği zaman güzel bilgiler sunan bu ses kayıt cihazları ise uzadıkça daha çekilmez bir hale dönüşebiliyor. Aynı durum sizin yanınızda sürekli konuşan ve direktifler sunan yapay zekalar için de geçerli konumda.
Bu bahsettiğim yapay zekalar, astronot kıyafetinize bağlı olan ve sizinle sürekli iletişime geçen şeyler. Bu terk edilmiş yer hakkında bilgiler sunuyor, ilerleyiş hakkında size yardımcı oluyor veya yeri geldiğinde öğrenmek istediğiniz bir bilgiyi size sunuyor. Ancak konuşmaların çok uzun tutulduğu kanaatindeyim. Bilgiyi veriyor iyi güzel ama ardında uzun uzun kendi yorumlarını katıyorlar veya verdikleri bilgiyi dolambaçlı bir şekilde uzatarak anlatıyorlar. Üstüne birde az önce bahsettiğim etkileşim tuşunun bu konuşmalar esnasında kaybolması ile birlikte konuşma bitene kadar etrafa boş boş bakınmanıza sebep olabiliyor.
Yukarıda göreceğiniz oynanış klibinde size bahsettiğim bazı can sıkıcı durumları göstermek istedim. Özellikle videonun ilk başında ses kaydını dinlerken kameranın hareket edemediğini ve oyunun bizi bu şekilde kilitlediğini gösterdim. Daha sonra ise kolumuzdaki yapay zeka konuşurken etraftaki nesneler ile nasıl etkileşime geçilemediğini göstermek istedim. Bu durum, tüm oyun boyunca devam ettiği için çok can sıkıcı bir hal alabiliyor.
Return to Grace içerisinde ortam ve detaylar ne alemde peki?
Açıkçası oyunun atmosfer kısmını ben çok beğendim. Özellikle retro-fütürist manzaralar ve teknolojik sistemler tam 60’lar havası taşıyor diyebilirim. Kendinizi hem gelecekte hem de geçmişte hissetmenize olanak tanınıyor. Keşfe çıktığımız bu terk edilmiş mekan ise gerçekten “Terk edilmişlik” hissini oyuncuya yansıtabilme konusunda başarılı. Sizinle konuşan tek varlıklar yanınızdaki yapay zekalar oluyor ve bu yapay zekalar, eskiden burada barınan ve yaşayanlara yardımcı olan teknolojik gelişmişlik ürünlerinden başka bir şey değil.
Return to Grace bir yürüme simülasyonu olduğu için sürekli bir ilerleyiş halinde olmanız gerekiyor. Karşınıza çıkan kapılardan geçiyor, yeri geldiğinde tırmanıyor ve yapay zekaların direktiflerine uyarak farklı ortamlar görmeye başlıyorsunuz. Her ilerleyişte farklı bir detay gözünüze çarpmaya başlıyor böylelikle. Sadece yürümekten ve bir şeyleri keşfetmekten ziyade ara sıra karşınıza çıkan bulmacaları da çözmeniz gerekiyor ki sağlıklı bir ilerleyiş sağlayabilesiniz.
Bu bulmacalar ne zor ne kolay. Yeri geldiği zaman düşündürücü, yeri geldiği zaman şıp diye aklınıza oturan çözümlere sahip. Ki zaten ne olduğunu anlamadığınız durumlarda kıyafetinizde bulunan yapay zekalardan bazıları size yönergeler veriyor ve çözemediğiniz bulmacaları bu sayede kolaylıkla halledebiliyorsunuz. Ancak bu ipuçları bazen gereksiz zorlayıcı veya açıklıktan uzak bir konumda da yer alabiliyor.
Hikayenin seçimler ile şekillendiğini biliyor muydunuz?
Evet, oyunun hikayesi sizin yapacağınız seçimlere ve alacağınız tutumlara göre değişkenlik gösterebiliyor. Bu sayede kısa süren bir hikayeye sahip olsa bile tekrar tekrar oynayabilme özelliği barındırıyor içerisinde. Ancak yukarıda bahsettiğim konuları tekrar ve tekrar oynamak ister misiniz onu bilemiyorum.
Senaryonun sonunda ise seçimlerimin gerçekten beni farklı bir sona götürdüğünü hissedebildim. Bu konuda oldukça başarılı bulduğumu söylemem gerekiyor. Bazen bir yapay zeka ile diğeri birbirine düşüyor, sizden bir seçim yapmanız isteniyor. İşte bu gibi durumlarda alacağınız kararlar oldukça önemli ve oyunun sonlarından birisine doğrudan etki edebilecek potansiyelde.
Gezegenden ayrılırken…
Return to Grace yer yer keyifli ama yer yer sıkıcı bir deneyim oldu benim için. Yürüme simülasyonu ve maceranın harmanlandığı oyunları oynarken çok keyif aldığım doğru. Ancak hikayesi her ne kadar cezbedici olsa bile uzun tutulan konuşma sekansları insanı bir hayli yoruyor. Yine de güzel bir hikaye deneyimlemek isteyenlerin mutlaka bir göz atmasında fayda olacaktır. Özellikle 1960’ların retro teması içerisinde kaybolmak ve son dönemlerde birbirine benzeyen hikaye şemalarından sıyrılarak farklı bir konuya adapte olmak istiyorsanız tercih edebilirsiniz.